Yılmaz Güney - 1917 Ekim Devrimi Dünya Proletaryası ve Dünya Halklarına Ölümsüz Bir Işık ve Sonsuz Bir Eğitim Kaynağıdır

Yılmaz Güney - 1917 Ekim Devrimi Dünya Proletaryası ve Dünya Halklarına Ölümsüz Bir Işık ve Sonsuz Bir Eğitim Kaynağıdır

Yılmaz Güney
Yılmaz Güney'in 1978 Ka­sım’da, Güney Dergisi’nin 11. sa­yı­sın­da ya­yın­lanan yazısıdır.

İçeriği

1917 Bü­yük Ekim Dev­ri­mi, Le­nin’in ön­der­li­ğin­de­ki Bol­şe­vik Par­ti­si’nce yön­len­di­ri­len Rus­ya’nın iş­çi­le­ri, yok­sul köy­lü­le­ri ve ezi­len ulus ve halk­la­rı­nın, sa­de­ce Rus bur­ju­va­zi­si ve bur­ju­va­laş­mış top­rak bey­li­ği­ne kar­şı ka­zan­dık­la­rı bir za­fe­rin de­ğil; sa­de­ce iş­çi sı­nı­fı ha­re­ke­ti için­de­ki kü­çük­ bur­ju­va par­ti­le­ri­ne kar­şı ve özel­lik­le par­ti için­de yu­va­lan­mış men­şe­vik ve opor­tü­nist akım­la­ra, anti le­ni­nist­le­re kar­şı za­fe­rin de­ğil, ay­nı za­man­da, “em­per­ya­liz­min dün­ya ege­men­li­ği”ne kar­şı ka­zan­dık­la­rı za­fe­rin sim­ge­si­dir. Marx ve En­gels’in öğ­re­ti­le­ri ve di­ya­lek­tik ma­ter­ya­list fel­se­fe­nin yol gös­ter­di­ği eko­no­mik, si­ya­si ve as­ke­ri mü­ca­de­le­nin bir ürü­nü olan Ekim Dev­ri­mi, ye­ni bir dö­ne­mi, “em­per­ya­liz­min ül­ke­le­ri”nde pro­le­ter dev­rim­le­ri; sö­mür­ge ve ya­rı sö­mür­ge ül­ke­ler­de de ulu­sal kur­tu­luş ve de­mok­ra­tik halk dev­rim­le­ri dö­ne­mi­ni baş­lat­mış­tır.
Bu ne­den­le, bü­tün dün­ya­nın uya­nık ve sı­nıf bi­lin­ci­ne sa­hip iş­çi­le­ri, yok­sul köy­lü­le­ri, emek­çi kit­le­le­ri, ile­ri­ci ay­dın­la­rı ve de­mok­rat­la­rı ve ezi­len ulus ve halk­la­rı, ulus­la­ra­ra­sı ka­pi­ta­liz­min ye­nil­mez­li­ği ef­sa­ne­si­ni ilk kez Rus­ya’da yer­le bir eden ve in­san­lı­ğın önün­de ye­ni ufuk­lar açan Ekim Dev­rim’ine ve onun ge­tir­di­ği dev­rim­ci ka­za­nım­la­ra ve ders­le­re, coş­kun ve iç­ten bir bağ­lı­lık­la sa­hip çık­tı­lar. Ar­tık sö­mür­ge ve ya­rı sö­mür­ge­ler­de, em­per­ya­liz­me, fe­oda­liz­me ve her cins­ten yer­li ge­ri­ci­li­ğe kar­şı ve­ri­len bü­tün ulu­sal kur­tu­luş ve de­mok­ra­tik halk dev­rim­le­ri, dün­ya pro­le­ter sos­ya­list dev­ri­mi­nin bi­rer par­ça­sı ol­muş­tur. Ekim Dev­ri­mi’yle bir­lik­te, in­san­lık ta­ri­hin­de ezi­len ve sö­mü­rü­len­ler ya­ra­rı­na kök­lü de­ği­şim­le­re ge­be ye­ni bir çağ baş­la­mış­tır. Es­ki ka­pi­ta­list dün­ya, en za­yıf ol­du­ğu nok­ta­da ölüm­cül bir ya­ra al­mış­tır ve sos­ya­list pro­le­tar­ya bur­ju­va­zi­nin si­ya­si ik­ti­da­rı­nı her tür­den kar­şı­dev­rim­ci mü­da­ha­le­ye kar­şın zor yo­luy­la ele ge­çir­miş­tir. “İk­ti­da­rın bir sı­nıf­tan öte­ki­ne ge­çi­şi ke­li­me­nin salt bi­çim­sel an­la­mıy­la ol­du­ğu ka­dar, po­li­tik ve pra­tik an­la­mıy­la da bir dev­ri­min bi­rin­ci, baş­lı­ca ve en esas be­lir­ti­si­dir.”(1)
Sta­lin, Ekim Dev­ri­mi’ni da­ha ön­ce­ki dev­rim­ler­den ayır­de­den özel­lik­le­ri an­la­tır­ken şöy­le der:
“Es­ki­den dev­rim­ler ge­nel­lik­le dev­let yö­ne­ti­mi­ne bir sö­mü­rü­cü­ler kü­me­si­nin ge­ti­ril­me­siy­le so­nuç­la­nır­dı. Kö­le­le­rin kur­tu­luş ha­re­ket­le­ri sı­ra­sın­da da böy­le ol­du. İn­gil­te­re’de, Fran­sa’da, Al­man­ya’da bi­li­nen ‘bü­yük’ dev­rim­ler dö­ne­min­de böy­le ol­du. Ama pro­le­tar­ya­nın, ta­ri­hi, ka­pi­ta­liz­me kar­şı yü­rüt­mek ama­cı­nı ta­şı­yan, ilk kez za­fe­re eri­şen, kah­ra­man, ama bu­na kar­şın so­nuç­suz ka­lan ilk gi­ri­şi­mi olan Pa­ris Ko­mü­nü’nden sö­z et­mi­yo­rum.
“Ekim Dev­ri­mi, bu dev­rim­ler­den il­ke­sin­de ay­rıl­mak­ta­dır. O, ken­di­ne amaç ola­rak, bir sö­mü­rü bi­çi­mi­nin ye­ri­ne bir baş­ka sö­mü­rü bi­çi­mi­ni, bir sö­mü­rü­cü­ler gru­bu­nun ye­ri­ne baş­ka sö­mü­rü­cü­ler gru­bu­nu ge­tir­me­yi de­ğil, in­sa­nın in­san ta­ra­fın­dan her tür­lü sö­mü­rül­me­si­ni or­ta­dan kal­dır­ma­yı, kim olur­sa ol­sun bü­tün sö­mü­rü­cü grup­la­rı or­ta­dan kal­dır­ma­yı, bu gü­ne dek va­ro­lan bü­tün ezi­len sı­nıf­lar ara­sın­da en dev­rim­ci sı­nı­fın ik­ti­da­rı­nı kur­ma­yı, ye­ni bir top­lum, sı­nıf­sız sos­ya­list top­lu­mu ör­güt­le­me­yi al­mak­ta­dır.
“İş­te bu yüz­den Ekim Dev­ri­mi’nin za­fe­ri in­san­lık ta­ri­hin­de kök­lü bir dö­ne­me­ci; dün­ya ka­pi­ta­liz­mi­nin ta­rih­sel ka­de­rin­de kök­lü bir dö­ne­me­ci; dün­ya pro­le­tar­ya­sı­nın kur­tu­luş ha­re­ke­tin­de kök­lü bir dö­ne­me­ci; bü­tün dün­ya­nın sö­mü­rü­len yı­ğın­la­rı­nın mü­ca­de­le yön­tem­le­rin­de ve ör­güt­len­me bi­çim­le­rin­de, ya­şa­ma tar­zı ve ge­le­nek­le­rin­de, kül­tür ve ide­olo­ji­le­rin­de kök­lü bir dö­ne­me­ci kay­det­mek­te­dir.”(2)
Ekim Dev­ri­mi, bü­yük top­rak sa­hip­le­ri­nin ve ka­pi­ta­list­le­rin mülk­le­ri­ne el ko­ya­rak bur­ju­va mül­ki­ye­ti­ne kök­lü bir dar­be in­dir­di ve bu­nun ye­ri­ne sos­ya­list mül­ki­ye­tin te­mel­le­ri­ni at­tı. Böy­le­ce, sos­ya­liz­min in­şa­sı için ge­rek­li eko­no­mik ve si­ya­sal ko­şul­la­rı sağ­la­dı. Eko­no­mik te­me­lin ye­ni­den bi­çim­len­me­si üst­ya­pı ku­rum­la­rı­nı da de­ği­şik­li­ğe uğ­rat­tı. O gü­ne dek ege­men­li­ği­ni sür­dür­müş bu­lu­nan fe­odal ve bur­ju­va ide­olo­ji ve kül­tür an­la­yış­la­rı, dev­rim­ci mü­ca­de­le sü­re­ci için­de ya­ra­tıl­mış dev­rim­ci bi­ri­kim­ler te­me­lin­de par­ça­lan­dı. “Kit­le­le­rin ide­olo­jik ve kül­tü­rel ge­li­şi­mi, sos­ya­liz­min mad­di te­me­li­nin ku­rul­ma­sıy­la el ele yü­rü­yor­du. Es­ki, ge­ri­ci bur­ju­va ide­olo­ji ve kül­tü­rü, bur­ju­va top­lu­mu­nun de­ğer­li kül­tü­rel ka­zanç­la­rı yo­k e­dil­mek­si­zin, ra­di­kal bir bi­çim­de par­ça­lan­dı. Pro­le­tar­ya­ya ya­rar­lı ol­du­ğun­ca, es­ki kül­tür­de ile­ri­ci olan ne var­sa de­ğer­len­di­ril­di. Sos­ya­list top­lu­ma uyan da­ha yük­sek bir kül­tür doğ­du. Eme­ğin ya­ra­tı­cı ni­te­li­ği, pro­le­ter kül­tü­rün ya­ra­tı­cı ge­liş­me­sin­de yan­sı­dı. Pro­le­ter kül­tür, iş­çi sı­nı­fı­nın mad­di, pra­tik ve ma­ne­vi ça­lış­ma­sıy­la sı­kı bir bağ için­dey­di.”(3)
Bü­yük Ekim Dev­ri­mi dün­ya­da­ki ilk pro­le­ter dev­ri­mdir ve da­ha ön­ce ger­çek­leş­ti­ril­miş bu­lu­nan bur­ju­va dev­rim­le­rin­den baş­lı­ca şu nok­ta­lar­da fark­lı­lık gös­te­rir:
“1. Bur­ju­va dev­rim, fe­odal top­lu­mun bağ­rın­da bü­yü­müş ve ol­gun­laş­mış ka­pi­ta­list dü­zen bi­çim­le­ri, dev­rim açık­ça pat­lak ver­me­den ön­ce, az­ çok ha­zır ol­du­ğu za­man baş­lar; pro­le­ter dev­rim ise, sos­ya­list dü­ze­nin ha­zır bi­çim­le­ri, ya hiç yok­ken ya da he­men he­men yok­ken baş­lar.
“2. Bur­ju­va dev­ri­min ana gö­re­vi ik­ti­da­rı al­mak ve onu var olan bur­ju­va eko­no­mi­siy­le bir­leş­tir­mek­ten iba­ret­tir; pro­le­ter dev­ri­min ana gö­re­vi ise, ik­ti­da­rı al­dık­tan son­ra, ye­ni bir sos­ya­list eko­no­mi kur­mak­tan iba­ret­tir.
“3. Bur­ju­va dev­rim, ik­ti­da­rın ele ge­çi­ril­me­siy­le so­na erer, pro­le­ter dev­rim ise ik­ti­da­rın ele ge­çi­ril­me­si, bu ik­ti­dar es­ki eko­no­mi­yi ye­ni bir ka­lı­ba sok­mak ve ye­ni­si­ni ör­güt­len­dir­mek için bir kal­dı­raç ola­rak kul­la­na­ca­ğı­na gö­re, an­cak bir baş­lan­gıç­tır.
“4. Bur­ju­va dev­rim, elin­de ik­ti­da­rı tu­tan bir sö­mü­rü­cü gru­bun ye­ri­ne bir baş­ka sö­mü­rü­cü gru­bu­ koy­ma­kla ye­ti­nir; bu ba­kım­dan es­ki dev­let ma­ki­na­sı­nı par­ça­la­ma­ya ge­rek­sin­me duy­maz; pro­ele­ter dev­rim ise, ik­ti­dar­dan, kim olur­sa ol­sun, bü­tün sö­mü­rü­cü sı­nıf­la­rı uzak­laş­tı­rır ve ik­ti­da­ra, emek­çi­le­rin ve sö­mü­rü­len­le­rin ön­de­ri olan pro­le­ter sı­nı­fı ge­ti­rir; bun­dan do­la­yı, es­ki dev­let ma­ki­na­sı­nı par­ça­la­mak­tan ve onun ye­ri­ne ye­ni­si­ni koy­mak­tan vaz­ge­çe­mez.
“5. Bur­ju­va dev­rim, emek­çi­le­rin ve sö­mü­rü­len­le­rin mil­yon­luk kit­le­le­ri­ni bir de­re­ce­ye ka­dar uzun bir dö­nem için bur­ju­va­zi­nin çev­re­sin­de bir­leş­ti­re­mez; ve bu, on­lar özel­lik­le emek­çi­ler ve sö­mü­rü­len­ler ol­du­ğu için bu böy­le­dir; pro­le­ter dev­rim ise, pro­le­tar­ya ik­ti­da­rı­nı güç­len­dir­mek ve ye­ni bir sos­ya­list eko­no­mi kur­mak olan te­mel gö­re­vi­ni ye­ri­ne ge­tir­mek is­ti­yor­sa, özel­lik­le emek­çi­ler ve sö­mü­rü­len­ler ol­duk­la­rı için, on­la­rı sü­rek­li bir it­ti­fak ile pro­le­tar­ya­ya bağ­la­ya­bi­lir ve bağ­la­ma­lı­dır.”(4)
Ekim Dev­ri­mi, Le­nin’in ön­der­li­ğin­de Bol­şe­vik Par­ti­si’nin, Mark­siz­min ev­ren­sel tez­le­ri­ni Rus­ya’nın so­mut dev­rim­ci du­ru­mu­na doğ­ru bi­çim­de uy­gu­la­ma­sı­nın so­nu­cu doğ­du. Bu tez­le­rin en önem­li­le­rin­den ve dev­ri­min ta­yin edi­ci özel­lik­le­rin­den bi­ri, em­per­ya­liz­me, top­lum­sal ha­ya­tın her ala­nın­da her tür­den ge­ri­ci­li­ğe kar­şı mü­ca­de­le, ça­ğı­mı­zın en dev­rim­ci sı­nı­fı olan pro­le­tar­ya­nın, ide­olo­jik, po­li­tik ve ör­güt­sel ön­der­li­ği­nin ha­ya­ta ge­çi­ril­me­si ve pro­le­tar­ya ile yok­sul köy­lü­lü­ğün it­ti­fa­kı te­me­lin­de emek­çi bü­tün sı­nıf ve ta­ba­ka­la­rın bir cep­he için­de to­plan­ma­sı­dır. Pro­le­tar­ya­nın ide­olo­jik, po­li­tik, ve ör­güt­sel ön­der­li­ği, Mark­sist-Le­ninist te­oriy­le si­lah­lan­mış par­ti­sin­de ifa­de­si­ni bu­lur. Baş­ta Le­nin ol­mak üze­re, Rus­ya’nın ger­çek Mark­sist­leri; pro­le­tar­ya­nın dev­rim­de­ki he­ge­mon­ya­sı ve pro­le­tar­ya­nın dev­rim­ci par­ti­si için yo­ğun bir mü­ca­de­le yü­rüt­tü­ler. Ül­ke­miz­de bu ev­ren­sel ger­çe­ği red­de­den, pro­le­tar­ya­nın sa­de­ce ide­olo­jik ön­cü­lü­ğü­nün sö­zü­nü eden ve mo­dern re­viz­yo­nist tez­le­re sa­hip çı­ka­rak “ön­cü sa­vaş” gö­rü­şü­nü sa­vu­nan kü­çük­ bur­ju­va si­ya­sal akım­la­rın var­lı­ğı, pro­le­tar­ya dev­ri­mi ve pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü için mü­ca­de­le eden Mark­sist-Le­ni­nist­ler önün­de, mo­dern re­viz­yo­niz­me, ye­ni opor­tü­niz­me ve her tür­den dar gö­rüş­lü­lü­ğe, grup­çu­lu­ğa, ama­tör­lü­ğe ve sağ has­ta­lık­la­ra kar­şı mü­ca­de­le­nin ya­nın­da, cid­di bir so­run ola­rak dur­mak­ta­dır. Özel­lik­le top­lum­sal da­ya­nak­la­rı­nı öğ­ren­ci genç­lik ke­sim­le­rin­de ve küçük burjuva çev­re­ler­de bu­lan bu si­ya­si ve top­lum­sal an­la­yı­şın Mark­sizm-Le­ni­nizm­le, Mark­sizm-Le­ni­nizm’den ka­ba­ca et­ki­len­me­si­nin ve esin­len­me­si­nin ve ba­zı tez­le­ri­ne yü­zey­sel sa­rıl­ma­sı­nın dı­şın­da hiç­bir il­gi­si yok­tur. Pro­le­tar­ya­nın dev­rim­ci mü­ca­de­le ve dev­rim­de he­ge­mon­ya­sı kar­şı­sın­da­ki tu­tum, Mark­sist-Le­ni­nist­ler­le her tür­den opor­tü­nist­ler ve kü­çük ­bur­ju­va dev­rim­ci­le­ri ara­sın­da­ki ay­rı­mın en önem­li öl­çüt­le­rin­den bi­ri­dir. Ör­ne­ğin TKP de, TİKP de pro­le­tar­ya­nın “he­ge­mon­ya­sı” sö­zü­nü eder­ler. On­lar bu­nu re­viz­yo­nist ve op­or­tü­nist yüz­le­ri­ni giz­le­ye­bil­mek için bir mas­ke ola­rak kul­la­nır­lar.
Pro­le­tar­ya­nın dev­rim­de­ki ön­der ro­lü­nün ger­çek bo­yu­tu­nu gö­re­me­yen kü­çük ­bur­ju­va “sol” çiz­gi­ler, te­ori­de ne söy­ler­ler­se söy­le­sin­ler; pra­tik­te bir avuç ay­dı­nın ön­cü­lü­ğü­nü ha­ya­ta ge­çir­me­ye ça­lı­şan­lar, bi­rey­sel te­rö­rü tek ve ken­di ba­şı­na ye­ter­li te­mel bir bi­çim ola­rak sa­vu­nan­lar, Çar­lık Rus­ya­sı’nda­ki Na­rod­nik­ler, pro­le­tar­ya­yı, dev­rim­de ön­cü bir sı­nıf ola­rak gör­mü­yor­lar, esas dev­rim­ci gü­cün ay­dın­la­rın ön­cü­lü­ğün­de­ki köy­lü­ler ol­du­ğu­nu söy­lü­yor­lar­dı. Bu­gün ül­ke­miz­de de köy­lü­lü­ğü te­mel güç ala­rak pro­le­tar­ya­nın ön­der ro­lü­nü bir avuç ay­dı­na yük­le­me­ye ça­lı­şan­lar, özün­de, ül­ke­miz­de­ki top­lum­sal, eko­no­mik ve si­ya­si ge­liş­me­le­ri ve ça­ğı­mı­zın ni­te­li­ği­ni doğ­ru kav­ra­ya­ma­mak­ta­dır­lar. “Na­rod­nik­le­rin in­san­lık ta­ri­hi­nin bü­tü­nü­ne iliş­kin gö­rüş­le­ri yan­lış ve za­rar­lıy­dı. Top­lu­mun ik­ti­sa­di ve si­ya­si ge­li­şi­mi­nin ka­nun­la­rı­nı ne bi­li­yor, ne de an­lı­yor­lar­dı. Bu ko­nu­lar­da bir hay­li ge­riy­di­ler. On­la­ra gö­re ta­rih, sı­nıf­lar ve sı­nıf mü­ca­de­le­le­ri ta­ra­fın­dan de­ğil, fa­kat kit­le­le­rin, ‘sü­rü’nün, hal­kın, sı­nıf­la­rın kö­rü kö­rü­ne iz­le­di­ği ola­ğa­nüs­tü bi­rey­ler —’kahra­man­lar’— ta­ra­fın­dan ya­ra­tıl­mış­tı.”(5)
Bu ide­alist an­la­yı­şın ben­zer bi­çim­le­ri ve do­ğur­du­ğu acı­la­ra, dev­rim­ci bi­ri­kim­le­rin çar­çur edi­li­şi­ne, 1971’ler­de en açık bi­çi­miy­le THKO ve THKP-C ha­re­ket­le­riy­le ta­nı­ğız ve 1971’in de­ney­le­rin­den doğ­ru ders­ler çı­kar­ta­ma­yan ve ye­nil­gi­yi tak­tik ne­den­le­re bağ­la­yan­la­rın sür­dü­rdük­le­ri “sol” ey­lem­ler­de hâ­lâ ta­nık ol­mak­ta­yız. Yi­ne bü­yük bir ta­ri­hi ben­zer­lik, Çar­lık Rus­ya­sı’nda ol­du­ğu gi­bi, bu an­la­yı­şın doğ­ru­ya en ya­kın ve inan­dı­rı­cı eleş­ti­ri­le­ri, bu ha­re­ket­le­rin biz­zat için­den ge­len ve mü­ca­de­le sü­re­cin­de Mark­siz­mi in­ce­le­yen ve kav­ra­ma­ya ça­lı­şan ar­ka­daş­lar ta­ra­fın­dan ya­pıl­dı. (Ta­bii ki ma­ce­ra­cı­lık ken­di­si­nin tam kar­şı­tı olan dö­nek­li­ği de kö­rük­le­miş­tir…)
Na­rod­ni­ke­re kar­şı ke­sin ide­olo­jik dar­be­yi Le­nin vur­du; fa­kat ilk Mark­sist mu­ha­le­fe­ti, es­ki bir Na­rod­nik olan Ple­ha­nov ve onun “Eme­ğin Kur­tu­lu­şu” gru­bu yürt­tü. Ple­ha­nov, Çar­lık hü­kü­me­ti­nin bas­kı­la­rı so­nu­cu Rus­ya’dan ka­çıp Ce­nev­re’ye sı­ğın­mış­tı. Dı­şarı­da Mark­siz­mi in­ce­le­dik­ten son­ra, Na­rod­nizm’den kop­muş ve “Mark­siz­min ön­de ge­len bir pro­pa­gan­da­cı­sı ol­muş­tur.”
Ekim Dev­ri­mi sü­re­cin­de açık­ça bur­ju­va­zi­nin saf­la­rın­da ye­r a­lan, Le­nin ta­ra­fın­dan dö­nek ola­rak ni­te­le­nen Ple­ha­nov, 1883’ler­de Mark­siz­min öğ­re­ti­le­ri­ni sa­vu­na­rak, bu öğ­re­ti­le­rin Rus­ya’da tam ola­rak uy­gu­la­na­bi­le­ce­ği­ni ve köy­lü­le­rin sa­yı­ca üs­tün­lü­ğü­ne ve pro­le­tar­ya­nın nis­bi za­yıf­lı­ğı­na rağ­men, dev­rim­ci­le­rin baş­lı­ca umut­la­rı­nı pro­le­tar­ya ve onun ge­liş­me­si­ne bağ­la­ma­la­rı ge­rek­ti­ği­ni gös­te­ri­yor­du.
Ni­çin özel­lik­le pro­le­tar­ya?
Çün­kü pro­le­tar­ya, hâ­lâ sa­yı­ca az ol­ma­sı­na rağ­men, eko­no­mi­nin en ile­ri bi­çi­mi­ne, bü­yük çap­ta üre­ti­me bağ­lı bir emek­çi sı­nıf­tı ve do­la­yı­sıy­la önün­de bü­yük bir ge­le­cek du­ru­yor­du.
“Çün­kü bir sı­nıf ola­rak pro­le­tar­ya her ge­çen gün bü­yü­yor­du, si­ya­sal ba­kım­dan ge­li­şi­yor­du, bü­yük çap­ta üre­tim­de ha­kim olan ça­lış­ma şart­la­rın­dan do­la­yı ko­lay­ca ör­güt­le­ne­bi­li­yor­du ve pro­le­ter du­ru­mun­dan do­la­yı en dev­rim­ci sı­nıf­tı, çün­kü dev­rim­de zin­cir­le­rin­den baş­ka kay­be­de­cek bir­ şe­yi yok­tu.”(6)
Bü­tün dün­ya dev­rim­le­ri, an­cak iş­çi sı­nı­fı­nın eme­ğin ni­hai kur­tu­lu­şu mü­ca­de­le­si­ne ön­der­lik ede­bi­le­ce­ği­ni, si­ya­si ve top­lum­sal dev­ri­mi za­fe­re ulaş­tı­ra­bi­le­ce­ği­ni, bu za­fer­de ön­der­li­ği dev­rim­ci par­ti­si ara­cı­lı­ğıy­la ger­çek­leş­ti­re­bi­le­ce­ği­ni bi­ze öğ­re­tir. Yal­nız dik­kat edil­me­si ge­re­ken önem­li bir nok­ta şu­dur: Tek ba­şı­na “…Ön­cüy­le has­mı yen­mek müm­kün de­ğil­dir. Bü­tün sı­nıf, bü­yük yı­ğın­lar, ön­cü­yü doğ­ru­dan doğ­ru­ya des­tek­le­me du­ru­mu­na gel­me­dik­çe ya da ön­cü­ye kar­şı ha­yır­hah bir ta­raf­sız­lık tu­tu­mu­nu be­nim­se­ye­rek kar­şı ta­ra­fı des­tek­le­me­le­ri ola­sı­lı­ğı ke­sin ola­rak or­ta­dan kalk­ma­dık­ça, ön­cü­yü ke­sin sa­va­şa sür­mek sa­de­ce ah­mak­lık ol­mak­la kal­maz, bir ci­na­yet olur. Oy­sa bü­tün sı­nı­fın, ser­ma­ye­nin ez­di­ği ge­niş emek­çi yı­ğın­la­rın, ger­çek­ten böy­le bir tu­tu­mu be­nim­se­ye­bil­me­le­ri için sa­de­ce pro­pa­gan­da, sa­de­ce aji­tas­yon yet­mez. Bu­nun için bu yı­ğın­la­rın ken­di öz si­ya­si de­ne­yim­le­ri ge­rek­li­dir.”(7)
Bu Le­ni­nist il­ke­nin ışı­ğın­da Bol­şe­vik Par­ti­si, bü­tün mü­ca­de­le bo­yun­ca yap­tı­ğı gi­bi, Şu­bat Bur­ju­va De­mok­ra­tik Dev­ri­mi ile Ekim Devrimi ara­sın­da­ki sü­reç­te iş­çi sı­nı­fı­nın ve mil­yon­lar­ca köy­lü­nün des­te­ği­ni ka­zan­mak, as­ker­le­rin des­te­ği­ni ka­zan­mak ve bi­rer bur­ju­va par­ti­si ha­li­ne gel­miş olan ve ka­pi­ta­list sis­te­mi ko­ru­yan Sos­ya­list-Dev­rim­ci­le­rin, Men­şe­vik­le­rin ve Anar­şist­le­rin kit­le­ler üze­rin­de­ki si­ya­sal et­ki­le­ri­ni kır­mak için sı­cak sa­va­şın sür­dü­ğü cep­he­ler­de ve cep­he ge­ri­le­rin­de çok yo­ğun si­ya­si kit­le ça­lış­ma­la­rı yü­rü­tü ve çe­şit­li mü­ca­de­le bi­çim­le­riy­le kit­le­le­re ön­der­lik ede­rek, on­la­rı Bol­şe­vik­le­rin si­ya­set­le­ri­nin doğ­ru­lu­ğu­na inan­dır­dı.
Bir par­ti­ye ön­der­lik ni­te­li­ği­ni ve­ren şey ne­dir? Ön­der ola­bil­mek ne­yi ge­rek­ti­rir?
“Ka­pi­ta­liz­me kar­şı za­fer ka­zan­mak, ön­cü (ko­mü­nist) par­ti, dev­rim­ci sı­nıf (pro­le­tar­ya) ve kit­le­ler, ya­ni emek­çi­le­rin ve sö­mü­rü­len­le­rin tü­mü­nün ara­sın­da doğ­ru iliş­ki­le­rin bu­lun­ma­sı­nı ge­rek­ti­rir. Sa­de­ce Ko­mü­nist Par­ti, eğer dev­rim­ci sı­nı­fın ger­çek­ten ön­cü­sü ise, eğer bu sı­nı­fın seç­kin tem­sil­ci­le­ri­nin tü­mü­nü içi­ne alı­yor­sa, eğer se­bat­lı dev­rim­ci mü­ca­de­le­nin tec­rü­be­si ile eği­til­miş ve çe­lik­leş­miş, ta­ma­miy­le bi­linç­li ve sa­dık ko­mü­nist­ler­den mey­da­na ge­li­yor­sa ve eğer ken­di­si­ni sı­nı­fın bü­tün ha­ya­tıy­la ve bu yol­da sö­mü­rü­len kit­le­nin tü­müy­le ay­rıl­maz bir şe­kil­de bağ­la­ma­yı ve bu sı­nı­fın ve kit­le­nin gü­ve­ni­ni ta­ma­men ka­zan­ma­yı ba­şar­mış­sa, an­cak böy­le bir par­ti ka­pi­ta­liz­min bü­tün güç­le­ri­ne kar­şı gi­ri­şi­le­cek ni­hai, aman­sız ve ta­yin edi­ci müc­ade­le­de pro­le­tar­ya­ya ön­der­lik et­me ye­te­ne­ği­ne sa­hip­tir.”(8)
Ekim Dev­ri­mi’ne ön­der­lik eden Bol­şe­vik­ler, iş­çi sı­nı­fı ha­re­ke­ti için­de, dev­ri­me za­rar­lı ola­bi­le­cek bü­tün an­la­yış ve si­ya­set­le­re kar­şı aman­sız bir mü­ca­de­le yü­rüt­tü­ler. “Her şey­den ön­ce ve özel­lik­le 1914’te be­lir­gin bir bi­çim­de sos­yal şo­ve­nizm bi­çi­mi­ne bü­rü­nen ve ke­sin ola­rak pro­le­tar­ya­ya kar­şı bur­ju­va­zi­nin saf­la­rı­na ge­çen opor­tü­niz­me kar­şı sa­va­şa­rak.”(9) çe­lik­le­şen Bol­şe­vizm, opor­tü­niz­mi, iş­çi sı­nı­fı ha­re­ke­ti için­de ve ulus­la­ra­ra­sı plan­da baş düş­man ola­rak gö­rü­yor­du. Öte yan­da “Mark­siz­mi yad­sı­ya­rak her­han­gi bir si­ya­sal ey­le­me gi­riş­me­den ön­ce, sı­nıf güç­le­ri­ni ve bu güç­ler ara­sın­da­ki iliş­ki­yi ke­sin bir nes­nel­lik­le he­sa­ba kat­ma­nın ge­re­ği­ni an­la­ma­mak­ta” di­re­nen “bi­rey­sel te­rö­riz­mi, su­ikast­la­rı doğ­ru bir ey­lem ola­rak ta­nı­ma­yı ken­di dev­rim­ci ru­hu­nun, ya da ‘sol­cu­lu­ğu­nun’ özel bir be­lir­tisi”(10) sa­yan kü­çük ­bur­ju­va dev­rim­ci­le­ri­ne kar­şı aman­sız bir mü­ca­de­le sür­dü­rü­lü­yor­du. Mark­sizm-Le­ni­nizm, ken­di zıt­la­rı­na ve sap­ma­la­rı­na kar­şı mü­ca­de­le için­de ge­li­şir ve kit­le­le­ri ku­cak­la­ya­rak on­la­rı dev­rim he­def­le­ri doğ­rul­tu­sun­da eği­tir ve önün­de du­rul­maz bir sel ha­li­ne ge­ti­rir. Ta­rih, De­mok­ra­tik Halk Dev­ri­mi sü­re­ci için­de bu­lu­nan ve bü­tün Mark­sist-Le­ni­nist grup­la­rı ve ki­şi­le­ri bir par­ti ça­tı­sı al­tın­da top­la­ma gö­re­viy­le yü­küm­lü ül­ke­miz pro­le­ter dev­rim­ci­le­ri­nin önü­ne de, fark­lı ko­şul­lar­da ben­zer gö­rev­le­ri ko­yar­ken, dün­ya dev­rim­ci ha­re­ke­ti­nin pa­ha bi­çil­mez ders­le­ri­ni de bir­lik­te sun­mak­ta­dır.
Bu­gün ül­ke­miz­de, sı­nıf mü­ca­de­le­si, Mark­sist-Le­ni­nist mer­ke­zi bir ön­der­lik­ten, ya­ni baş­ta iş­çi sı­nı­fı ol­mak üze­re, yok­sul köy­lü­lü­ğü, şe­hir kü­çük ­bur­ju­va­zi­si­ni ku­cak­la­yan ve on­la­rın mü­ca­de­le­si­ni ör­güt­le­ye­bi­len bir pro­le­tar­ya par­ti­sin­den yok­sun­dur. Hiç­bir “par­ti” ve grup, kit­le­le­re ön­der­lik ede­cek te­orik ve si­ya­si ol­gun­lu­ğa sa­hip ol­ma­dı­ğı hal­de, kit­le­le­rin ih­ti­yaç­la­rı­na ce­vap ve­re­me­dik­le­ri hal­de, ken­di­le­ri­ni “ön­der” ilan et­mek­te ve bu ko­nu­da eleş­ti­ri da­hi ka­bul et­me­mek­te­dir­ler.
Üs­te­lik, re­ka­bet­çi tu­tum­la­rı te­me­lin­de grup­lar ara­sı düş­man­lık duy­gu­la­rı­nı kö­rük­le­yen ba­zı grup­lar, bu tu­tum­la­rı­nın so­nu­cu ola­rak halk için­de­ki çe­liş­me­ler­le, düş­man­lar­la halk ara­sın­da­ki çe­liş­me­le­ri de bir­bi­ri­ne ka­rış­tır­mak­ta­dır­lar. Ve bu yan­lış an­la­yış ki­mi za­man si­lah­lı ça­tış­ma­lar bi­çi­mi­ne dö­nüş­mek­te, bu da dev­rim düş­man­la­rı­nın işi­ne ya­ra­mak­ta­dır.
So­mut du­rum­la­rın zo­run­lu kıl­ma­sıy­la, yer yer kıs­mi ve ma­hal­li ön­der­lik­le­ri de içe­ren ken­di­li­ğin­den halk ha­re­ket­le­ri, fa­şiz­me ve bur­ju­va ge­ri­ci­li­ği­nin çe­şit­li bi­çim­le­ri­ne kar­şı, si­lah­lı ya da si­lah­sız tür­le­riy­le sür­mek­te ve ge­liş­mek­te­dir. Mü­ca­de­le, bir ya­nıy­la çıp­lak bur­ju­va­zi­ye (ya­ni ken­di­si şu ya da bu bi­çim­de Mark­sizm­le ör­tün­me­miş, açık­ca anti ko­mü­nist bur­ju­va­zi­ye, geri­ci, re­for­mist, fa­şist bur­ju­va­zi­ye) kar­şı, eko­no­mik, si­ya­si, kül­tü­rel ve as­ke­ri alan­lar­da ve­ri­lir­ken; bir yan­da da, ken­di­si­ni de­ği­şik oran­lar­da “Mark­sizm”le bo­ya­mış (ve sah­te­kâr ta­bi­atın­dan do­la­yı da­ha teh­li­ke­li olan) bur­ju­va­zi­ye kar­şı ve­ril­mek­te­dir. (Bu nok­ta­da bur­ju­va­zi­nin de­ği­şik ke­sim­le­ri­ne kar­şı mü­ca­de­le­nin de de­ği­şik bi­çim­ler ta­şı­ya­ca­ğı göz­den ka­çı­rıl­ma­ma­lı­dır.) Bi­rin­ci tip mü­ca­de­le­nin oda­ğı­nı an­ti fa­şist mü­ca­de­le oluş­tu­rur­ken, ikin­ci tip mü­ca­de­le­nin oda­ğı­nı an­ti re­viz­yo­nist mü­ca­de­le oluş­tur­mak­ta­dır. Bi­rin­ci tip mü­ca­de­le­nin oda­ğın­da, si­lah­lı ör­güt­len­me­si­ni ar­tan bir şid­det­le ol­gun­laş­tı­ran, AP des­tek­li MHP var­dır. İkin­ci tip mü­ca­de­le­nin kar­şıdev­rim­ci oda­ğın­da ise, T“K”P ve TİKP var­dır. Bi­rin­ci tip mü­ca­de­le­nin kar­şıdev­rim­ci oda­ğı­nın ar­ka­sın­da ABD em­per­ya­liz­mi dur­mak­ta­dır. İkin­ci tip mü­ca­de­le­nin kar­şıdev­rim­ci oda­ğı­nın ar­ka­sın­da TKP açı­sın­dan  Sov­yet sosyal emperyalizmi, TİKP açı­sın­dan ise he­ge­mon­ya­cı­lı­ğın ye­ni bir he­ves­li­si; baş­ta ABD ol­mak üze­re em­per­ya­liz­min ye­ni iş­bir­lik­çi­si Çin dur­mak­ta­dır. İş­te üle­miz­de sağ­cı­lı­ğın ulus­la­ra­ra­sı kay­nak­la­rı bun­lar­dır. Gö­rü­nüş­te ne den­li “sol” olur­sa ol­sun, ulus­la­ra­ra­sı te­mel­le­rin­de em­per­ya­lizm ve he­ge­mon­ya­cı­lı­ğın yat­tı­ğı bü­tün ha­re­ket­ler özün­de sağ­cı­dır­lar, dev­rim düş­ma­nı­dır­lar.
Sağ­cı­lı­ğın bir bi­çi­mi de, ulus­la­ra­ra­sı pro­le­ter sos­ya­list ha­re­ke­tin tez­le­ri­ne sa­hip çı­kan, ide­olo­jik ve te­orik alan­lar­da re­viz­yo­niz­me, opor­tü­niz­me ve re­for­miz­me kar­şı mü­ca­de­le ve­ren Mark­sist-Le­ni­nist eği­lim­li ha­re­ket­le­rin ya­pı­la­rın­da, anti fa­şist mü­ca­de­le­de han­tal­lık bi­çi­min­de ken­di­ni gös­ter­mek­te­dir. Fa­şist çe­te­le­rin ge­li­şi­gü­zel adam öl­dür­dük­le­ri, ka­çı­rıp iş­ken­ce yap­tık­la­rı, ev­le­ri bas­tık­la­rı, in­ti­kam çığ­lık­la­rı ata­rak on­lar­ca in­sa­nı kur­şu­na diz­dik­le­ri bir dö­ne­mi ya­şı­yo­ruz. Ko­şul­lar hal­kın dü­ze­ne kar­şı mü­ca­de­le­si ya­nı sı­ra, “açık fa­şist dik­ta­tör­lük” öz­le­mi için­de­ki mih­rak­la­ra kar­şı ak­tif mü­ca­de­le­ye ha­ya­ti de­re­ce­de önem ka­zan­dır­mış­tır. Gö­rü­nen ka­da­rı­yla, sö­zü­nü et­ti­ği­miz bu ar­ka­daş­lar, sa­de­ce pro­pa­gan­da, aji­tas­yon ve fa­şist­le­ri teş­hir et­me­nin ye­ter­li ol­du­ğu­nu san­mak­ta­dır. “…Ha­re­ket ge­liş­tik­çe, yı­ğın­la­rın sı­nıf bi­lin­ci art­tık­ça, ik­ti­sa­di ve si­ya­si bu­na­lım­lar ke­sin­leş­tik­çe, sa­vun­ma ve sal­dı­rı­nın ye­ni ve da­ha de­ği­şik yön­tem­le­ri­nin sü­rek­li bi­çim­de doğ­ma­sı­nı sağ­la­yan iler­le­me için­de­ki kit­le mü­ca­de­le­si­ne kar­şı dik­kat­li bir tu­tum ta­kı­nıl­ma­sı­nı ge­rek­ti­rir. Bu ne­den­le, Mark­sizm, ke­sin ola­rak her­han­gi bir mü­ca­de­le bi­çi­mi­ni red­det­mez. Mark­sizm mev­cut top­lum­sal du­rum de­ğiş­tik­çe, ka­çı­nıl­maz ola­rak, bu dö­ne­me ka­tı­lan­lar­ca bi­lin­me­yen ye­ni mü­ca­de­le bi­çim­le­riy­le ken­di­ni hiç­bir ko­şul al­tın­da sı­nır­la­maz.”(11) Si­lah­lı ey­lem de si­ya­si mü­cade­le­nin bir bi­çi­mi­dir ve düş­ma­na kar­şı en et­ki­li yön­tem­dir.
Her dü­şün­ce­nin ve ey­le­min ol­du­ğu gi­bi, te­rö­rün de bir sı­nıf ka­rak­te­ri var­dır. Biz, kit­le­le­rin dev­rim­ci atı­lı­mı­nı ge­liş­ti­ren, şu an güç­süz de ol­sa za­man­la ge­li­şe­bi­le­cek ve ge­niş şe­hir­li ve köy­lü emek­çi kit­le­le­rin gü­ve­nip baş­vu­ra­bi­le­ce­ği ve sa­hip çı­ka­ca­ğı zo­run­lu ve do­ğal şid­de­tin ya­nın­da­yız ve ge­rek­li­li­ği­ne ina­nı­yo­ruz. Özel­lik­le dev­rim­ci kit­le ça­lış­ma­la­rı­nın, ör­güt­len­me­nin ve kit­le ha­re­ket­le­ri­nin önü­ne di­ki­len fa­şist ve ge­ri­ci en­gel­le­rin si­lah­lı ha­re­ket­ler­le aşıl­ma­sı ge­re­ken nok­ta­la­ra var­dı­ğı an, bu ko­nu­da gös­te­ri­le­cek en kü­çük te­red­düt, ge­ri­ci­le­re hiz­met ede­cek­tir. Yal­nız böy­le za­man­lar­da, “1. Yı­ğın­la­rın duy­gu­la­rı he­sa­ba ka­tıl­ma­lı­dır; 2. O yö­re­de­ki iş­çi sı­nı­fı ha­re­ke­ti­nin ko­şul­la­rı he­sa­ba ka­tıl­ma­lı­dır; ve 3. Pro­le­tar­ya­nın kuv­vet­le­ri­nin zi­yan ol­ma­ma­sı ko­nu­sun­da dik­kat gös­te­ril­me­li­dir.”(12)
Dev­rim­ci içe­rik­li bu şid­det, iler­de halk ha­re­ket­le­ri­nin ön­der­le­ri­ni biz­zat hal­kın ken­di müc­ade­le­si için­den çı­kar­ta­cak okul­dur. Hal­kı, emek­çi kit­le­le­ri ve dev­rim­ci­le­ri, hiç­bir si­ya­si gö­rüş ay­rı­lı­ğı gö­zet­mek­si­zin ge­li­şi­gü­zel he­def alan si­vil fa­şist te­rör ve ge­ri­ci bur­ju­va te­rö­rü, dev­le­tin res­mi güç­le­ri­nin iz­le­yi­ci­li­ği ve ta­nık­lı­ğı önün­de sü­rer­se ve hal­kın can gü­ven­li­ği sağ­la­na­maz­sa, dev­rim­ci­le­rin, emek­çi kit­le­le­rin ve ge­niş halk ya­ğın­la­rı­nın baş­lan­gıç­ta zo­run­lu sa­vun­ma ge­rek­si­ni­mi gi­de­rek de muh­te­mel sal­dı­rı odak­la­rı­nı bas­kı al­tın­da tut­mak is­te­me­sin­den do­ğal bir şey ola­maz. Çün­kü emek­çi kit­le­ler, ezen ve sö­mü­ren sı­nıf­la­rın dik­ta­tör­lü­ğün­den ken­di­le­ri­ni ko­ru­ma­sı­nı bek­le­ye­mez­ler. On­la­rın ya­sa­la­rı­na ken­di­le­ri­ni tes­lim ede­mez­ler. Bu ne­den­le hal­kın sa­vun­ma­sı­nı, biz­zat ken­di güç­le­riy­le yap­mak ve ör­güt­le­mek zo­run­lu­lu­ğu var­dır. Bu gö­rev, biz­zat dev­rim­ci­le­re düş­mek­te­dir.
Si­ya­sal bu­na­lı­mın si­lah­lı mü­ca­de­le bo­yut­la­rı­na ulaş­tı­ğı gü­nü­müz­de, ha­yat pa­ha­lı­lı­ğı, aç­lık, iş­siz­lik, gü­ven­siz­lik de ala­bil­di­ği­ne yo­ğun­laş­mak­ta­dır. Bu ko­şu­lar­da, Tür­ki­ye’nin Mark­sist-Le­ni­nist­le­ri, Tür­ki­ye için özel ve ye­ni ola­nı bul­mak zo­run­da­dır­lar. Bu­nun için de, bi­linç­le­ri­ni ko­şu­llan­dı­ran dog­ma­lar­dan ka­ba et­kil­en­me­ler­den, ez­ber­ci­lik­ten ve bağ­naz­lık­tan ken­di­le­ri­ni kur­tar­mak ve ül­ke­mi­zin so­mut ger­çe­ği­nin özü­nü kav­ra­ya­rak, dev­ri­min ka­pı­sı­nı ara­la­ya­cak “püf” nok­ta­sı­nı bul­mak gö­re­vi ve so­rum­lu­lu­ğu­nu ye­ri­ne ge­tir­me­li­dir­ler.
Dev­ri­min ob­jek­tif ko­şul­la­rı­nın va­rol­du­ğu ül­ke­miz­de dev­ri­min yo­lu­nu bu­la­ma­ma­mı­zın te­mel ne­den­le­rin­den bi­ri “kor­kak­lı­ğı­mız”dır. Bu kor­kak­lık dev­ri­min yo­lu­nu bir re­çe­te ber­rak­lı­ğıy­la dev­rim us­ta­la­rı­nın ya­pıt­la­rın­da ara­ma­mız­dan kay­nak­lan­mak­ta­dır. İyi bil­me­miz ge­re­ken Marx ve En­gels de için­de ol­mak üze­re, bü­tün us­ta­la­rın ya­pıt­la­rın­da, ken­di ül­ke­le­ri­ni dev­ri­me gö­tü­ren tah­lil ve te­ori­ler­de, eğer o ya­ra­tı­cı ve bü­tün­lük­lü bir tarz­da kav­ra­nır­sa, dev­ri­min; eğer o bir dog­ma ola­rak ve bü­tün­sel­li­ğin­den par­ça­lan­mış bir tarz­da ele alı­nır­sa re­viz­yo­nizm, opür­tü­nizm ve kar­şı dev­ri­min si­lah­la­rı var­dır. Sov­yet­ler Bir­li­ği’nin re­viz­yo­nist yö­ne­ti­ci ve ide­olog­la­rı kar­şı dev­rim­ci te­ori­le­ri­ne da­ya­nak ola­rak; Çin re­viz­yo­niz­mi­nin te­oris­yen­le­ri sı­nıf uz­laş­ma­cı­sı, em­per­ya­list yar­dak­çı­sı tez­le­ri­ne da­ya­nak ola­rak, us­ta­la­rın ya­pıt­la­rın­dan bö­lüm­ler gös­ter­mi­yor­lar mı? Ay­rı­ca bel­li ta­ri­hi dö­nem­ler için doğ­ru olan, de­ği­şik ta­ri­hi ko­şul­lar­da yan­lış ola­bi­lir.
Mark­siz­min özü, ya­şa­yan ha­ya­tın di­ya­lek­ti­ği­dir. Bu­gün, dev­rim ve re­viz­yo­nist kar­şı dev­rim, ide­olo­jik ve te­orik da­ya­nak­la­rı­nı ay­nı kay­nak­lar­da ara­mak­ta­dır. Çün­kü Mark­sizm-Le­ni­nizm, bü­tün ezi­len dün­ya halk­la­rı­nın gö­zün­de bü­yük bir gü­ven kay­na­ğı­dır. Bu ne­den­le Mark­sizm-Le­ni­niz­min saf­lı­ğı­nı ko­ru­ma­sı ve ge­liş­ti­ril­me­sin­de, ta­yin edi­ci mü­ca­de­le; dün­ya dev­ri­mi­nin yo­lu­nu ay­dın­la­ta­cak olan ide­olo­ji­le­rin ko­run­ma­sın­da­ki esas mü­ca­de­le, ön­ce­lik­le ba­şı­nı Sov­yet re­viz­yo­nist­le­ri­nin çek­ti­ği mo­dern re­viz­yo­nizm­le, ba­şı­nı Çin’in çek­tiğj ye­ni opor­tü­nizm­le, dün­ya­nın çe­şit­li ül­ke­le­rin­de­ki Mark­sist-Le­ni­nist­ler ara­sın­da­ki mü­ca­de­le ha­li­ne gel­miş­tir. Ve özel­lik­le de bu ne­den­le, Çin’in ba­şı­nı çek­ti­ği opor­tü­nizm da­ha teh­li­ke­li ve bi­rin­ci pla­na alın­ma­sı ge­re­ken bir en­gel­dir. Bu en­gel doğ­ru bir mü­ca­de­le ile aşıl­ma­dan, Sov­yet sosyal emperyalizmi­ne kar­şı doğ­ru bir mü­ca­de­le ve­ri­le­mez; ba­şı­nı ABD’nin çek­ti­ği em­per­ya­liz­me kar­şı doğ­ru bir mü­ca­de­le ve­ri­le­mez. Ye­ni opor­tü­nizm, sos­yal em­per­ya­liz­me ve em­per­ya­liz­me kar­şı ve­ri­len mü­ca­de­le­yi, dün­ya ça­pın­da, dün­ya ko­mü­nist ha­re­ke­ti­nin bir­li­ği­ne bü­yük bir dar­be in­di­re­rek çel­me­le­miş, su kat­mış­tır.
Çin’li opor­tü­ni­st­ler, “bir em­per­ya­lis­te kar­şı mü­ca­de­le­de di­ğer­le­riy­le bü­tün­leş­me” an­la­mı ta­şı­yan siy­set­le­ri­nin bir so­nu­cu ola­rak, ba­şı­nı ABD’nin çek­ti­ği em­per­ya­lizm­le uz­laş­mış, sö­mür­ge ve ya­rı sö­mür­ge ül­ke­ler­de­ki halk ha­re­ket­le­ri­ne bü­yük za­rar­lar ver­miş­tir.
Ekim Dev­ri­mi’nin şan­lı mi­ra­sı­na sa­hip çı­kan pro­le­ter dev­rim­ci­le­rin gü­nü­müz­de­ki en önem­li gö­rev­le­ri ara­sın­da şun­lar bu­lun­mak­ta­dır:
1. Dün­ya ge­ri­ci­li­ği­nin en kök­lü ve en de­ney­li em­per­ya­list­le­ri­ne, baş­ta ABD ol­mak üze­re, Av­ru­pa­lı ve As­ya­lı em­per­ya­list­le­re kar­şı sa­vaş­mak.
2. 1950 son­la­rın­da, Le­nin’in ve Sta­lin’in pro­le­ter Rus­ya­sı’nı, adım adım de­ğiş­ti­re­rek sos­yal em­per­ya­list bir ül­ke ha­li­ne ge­ti­ren mo­dern re­viz­yo­niz­me ve onun he­ge­mon­ya­cı ve sos­yal em­per­ya­list emel­le­ri­ne kar­şı sa­vaş­mak.
3. Mark­sizm-Le­ni­niz­min en te­mel tez­le­ri­ni, ça­ğın de­ğiş­ti­ği ge­rek­çe­siy­le red­de­den ye­ni opor­tü­niz­min tem­sil­ci­si Çin yö­ne­ti­ci­le­ri­ne ve onun ulus­la­ra­ra­sı uzan­tı­la­rı­na kar­şı sa­vaş­mak.
4. ABD ve Rus sos­yal em­per­ya­list­le­ri­nin ve di­ğer em­per­ya­list­le­rin yer­li iş­bir­lik­çi­le­ri­ne kar­şı sa­vaş­mak.
5. Pro­le­tar­ya ha­re­ke­ti­nin için­de var­lı­ğı­nı sür­dü­ren çe­şit­li re­viz­yo­nist, opor­tü­nist ve re­for­mist et­ki­le­re kar­şı sa­vaş­mak. Bü­tün mü­ca­de­le­le­ri be­lir­le­ye­cek olan bu­dur. Ya­ni dev­rim­ci ha­re­ket ken­di iç so­run­la­rı­nı çö­ze­me­den düş­man­lar­la ara­sın­da­ki so­run­la­rı çö­ze­cek mü­ca­de­le­yi ba­şa­rı­ya ulaş­tır­maz. Ge­rek “dev­rim­ci­ler bir­bir­le­ri­ni yi­yor­lar” di­ye se­vi­nen dev­ri­m düş­man­la­rı ve ge­rek­se on­la­ra bu “se­vinç” ze­mi­ni­ni ha­zır­la­yan­lar bil­me­li­dir ki, er ya da geç ama so­nu­cun­da mut­la­ka, ye­ni­len pro­le­ter saf­la­ra sız­mış olan dev­rim düş­ma­nı et­ki­ler ve on­la­rın tem­sil­ci­le­ri ola­cak­tır. Mark­sizm-Le­ni­niz­min arı­lı­ğı­nı ve dev­rim­ci il­ke­le­ri­ni ko­ru­mak gö­re­viy­le yü­küm­lü bu­lu­nan ül­ke­miz dev­rim­ci­le­ri de, Ekim Dev­ri­mi’nin 61. yıl dö­nü­mün­de bu gö­rev­le­rin bi­lin­cin­de­dir­ler.
Ta­ri­hi ders­ler bi­ze “üç dün­ya” opor­tü­niz­mi­ni ve on­la­rın si­ya­si tem­sil­ci­le­ri­ni ulu­sal ve ulus­la­ra­ra­sı plan­da iş­çi sı­nı­fı ha­re­ke­ti için­de, mo­dern re­viz­yo­nist­le­rin he­men ya­nın­da, en teh­li­ke­li düş­man­la­rın­dan bi­ri ola­rak ele al­ma­yı em­re­di­yor. On­lar, “iki sü­per dev­le­tin, özel­lik­le Sov­yet­ler Bir­li­ği’nin kış­kırt­tı­ğı ge­ri­ci bir iç sa­va­şı ön­le­mek ve ül­ke­mi­zin ba­ğım­sız­lı­ğı­nı sa­vun­mak için CHP’yi, AP’yi, MSP’yi ve bü­tün dev­rim­ci ve de­mok­ra­tik ör­güt­le­ri güç bir­li­ği yap­ma­ya ça­ğı­rı­yo­ruz.”(13) di­ye­cek ka­dar “ce­sa­ret” sa­hi­bi­dir­ler. “Bir Mark­sist ken­di­ni sı­nıf mü­ca­de­le­si­ne da­yan­dı­rır, top­lum­sal ba­rı­şa de­ğil. Be­lir­li kes­kin si­ya­sal ve ik­ti­sa­di bu­na­lım dö­nem­le­rin­de, sı­nıf mü­ca­de­le­si doğ­ru­dan bir iç sa­vaş, ya­ni top­lu­mun iki ke­si­ti ara­sın­da si­lah­lı mü­ca­de­le­ye doğ­ru ge­liş­me gös­te­rir. Böy­le dö­nem­de Mark­sist­ler, iç sa­vaş­tan ya­na yer­le­ri­ni al­mak zo­run­da­dır­lar. İç sa­va­şın her­han­gi bir mo­ral suç­la­ma­sı, Mark­sist açı­dan ke­sen­kes be­nim­se­ne­mez.”(14)
On­la­rın an­la­yı­şı­na gö­re ge­li­şen sı­nıf mü­ca­de­le­si, sa­de­ce sos­yalem­per­ya­list­ler ve iş­bir­lik­çi­le­ri­nin is­te­ği­ne gö­re bi­çim­len­mek­te­dir. Oy­sa sı­nıf mü­ca­de­le­si, şu ya da bu par­ti­nin, şu ya da bu sı­nı­fın is­te­ği­ne gö­re de­ğil, top­lu­mun ob­jek­tif sosyal ve eko­no­mik ya­sa­la­rı­na gö­re bi­çim­le­nir. “Üç dün­ya­cı” Ay­dın­lık opor­tü­niz­mi­ne gö­re, fa­şist bir par­ti, ABD em­per­ya­liz­mi­nin ye­min­li sa­vu­nu­cu­su olan bir par­ti, ya­ni MHP’nin ha­mi­si AP, ül­ke­mi­zin ba­ğım­sız­lı­ğı­nın “ko­run­ma­sı”nda rol oy­na­ya­cak­tır. Çün­kü on­lar için ül­ke­miz “ba­ğım­sız” bir ül­ke­dir. Ve bu ne­den­le, ba­ğım­sız­lı­ğı­mı­zı ka­zan­mak ye­ri­ne, ül­ke­miz­de­ki her tip­ten em­per­ya­list­le­ri ve on­la­rın uşak­la­rı­nı yer­le bir et­mek ye­ri­ne, “ül­ke­mi­zin ba­ğım­sız­lı­ğı­nı sa­vun­mak” ge­rek­li­dir. Bu, ül­ke­miz­de­ki ge­ri­ci bur­ju­va dik­ta­tör­lü­ğü­nün de­va­mı, ya­rı sö­mür­ge ya­pı­nın de­va­mı, emek­çi kit­le­le­rin sö­mü­rül­me­si­nin de­va­mı, kit­le kat­li­am­la­rı­nın de­va­mı için, halk düş­ma­nı ge­ri­ci­ler­le iş­bir­li­ğin­den baş­ka hiç­bir an­la­ma gel­mez. Ül­ke­mi­zin ve hal­kı­mı­zın bu­gün­kü nok­ta­ya gel­me­si­nin baş so­rum­lu­la­rın­dan bi­ri iş­bir­lik­çi te­kel­ci bur­ju­va­zi ve top­rak ağa­la­rı­nın par­ti­si AP de­ğil mi­dir? AP’dir… fa­kat dün­ya halk­la­rı­nın baş düş­man­la­rı­nı, iki sü­per dev­le­ti tek sü­per dev­le­te in­dir­ger­sen, on­la­rın iş­bir­lik­çi­le­riy­le bir di­ğer sü­per dev­le­te kar­şı it­ti­fak çağ­rı­la­rı yap­mak­tan do­ğal ne ola­bi­lir? Bu­gün her tür­den em­per­ya­liz­me kar­şı tes­li­mi­yet­çi bir si­ya­set iz­le­yen; fa­şist ku­tup­la­rın üs­tü­ne yü­rür­ken den­ge po­li­ti­ka­sı iz­le­mek için bü­tün so­la ağır dar­be­ler in­dir­me ha­zır­lı­ğın­da olan CHP, ül­ke­mi­zin ba­ğım­sız­lı­ğı­nın önün­de­ki en­gel­ler­den bi­ri ola­rak ken­di­ni her ge­çen gün bi­raz da­ha be­lir­gin­leş­ti­rir­ken, on­la­ra çağ­rı yap­mak, ÇKP’nin ABD, Ja­pon ve Al­man em­per­ya­list­le­riy­le iş­bir­li­ği­ni yoğ­un­laş­tır­dı­ğı, dün­ya ba­rı­şı­nı bun­lar­la bir­lik­te “ko­ru­ma­ya” ha­zır­lan­dı­ğı bir dö­ne­me rast­lar­sa bu­na şaş­ma­mak ge­re­kir.
Do­ğa­sı ge­re­ği mu­ha­le­fet­te­ki CHP ile ik­ti­dar­da­ki CHP ara­sın­da bü­yük fark­lar var­dır. Mu­ha­le­fet­te­ki CHP (de­ği­şik za­man­lar­da de­fa­lar­ca be­lirt­ti­ği­miz ne­den­ler­den ötü­rü) ile­ri­ci, de­mok­rat gö­rü­nüm­lü idi. İk­ti­dar­da­ki CHP ge­ri­ci­dir, iş­bir­lik­çi te­kel­ci bur­ju­va­zi ve top­ra­k a­ğa­la­rı­nın tem­sil­ci­si ol­ma yo­lun­da bü­yük adım­lar at­mış­tır ve “umut”un an­la­mı­nı hal­ka gö­re de­ğil, bur­ju­va­zi­ye gö­re şe­kil­len­dir­mek­te­dir. Bu “si­ya­si re­jim” an­la­yış­la­rı ne olur­sa ol­sun, sı­nıf­sal te­me­li­ni bur­ju­va­zi­de bu­lan par­ti­ler için ka­çı­nıl­maz bir so­nuç­tur.
Bu­gün TİKP-Ay­dın­lık opor­tü­niz­mi de bu an­lam­dan ola­rak ken­di­si­ni bur­ju­va­zi­ye ka­bul et­tir­mek için ça­ba har­cı­yor.
So­ru­yo­ruz:
Ezi­len ve sö­mü­rü­len sı­nıf ve ta­ba­ka­la­rı ezen ve sö­mü­ren­ler­le ay­nı cep­he­ye ça­ğır­mak ne an­la­ma ge­lir?
Bu, “sı­nıf uz­laş­ma­cı­lı­ğı” si­ya­se­ti, son çö­züm­le­me­de sı­nıf mü­ca­de­le­si­ni bur­ju­va­zi­nin sa­fın­da ve onun ya­ra­rı­na sür­dür­me­yi ge­tir­mi­yor mu? Bu, sos­yal-em­per­ya­list­le­re kar­şı mü­ca­de­le adı al­tın­da, baş­ta ABD ol­mak üze­re, di­ğer em­per­ya­list­ler­le ay­nı saf­lar­da yer al­mak ve halk­la­rın dev­rim da­va­sı­na iha­net an­la­mı­na gel­mez mi? Bu, ezi­len Kürt ulu­su­nu, ulu­sal ve de­mok­ra­tik hak­la­rı­nı ara­mak­tan vaz­geç­me­ye, ezen ulu­sun bur­ju­va­zi­si­nin ba­yra­ğı al­tın­da top­lan­ma­ya ça­ğır­mak de­ğil mi­dir? Çin’li re­viz­yo­nist­ler, Kürt ulu­su­nun mü­ca­de­le­si­ne “en­gel olun” di­ye ta­li­mat ve­rir­ken ki­me hiz­met edi­yor ve ken­di uzan­tı­la­rı­nı kim­le­rin ya­nı­na yer­leş­ti­ri­yor?
Bir za­man­lar HK ve HY ga­ze­te­le­ri­ni “Fa­şist Dik­ta­tör­lük” ta­nı­mı­nı ku­lan­ma­dık­la­rı için en ağır dil­le yay­lım ate­şi­ne tu­tan, on­la­rı ken­di gö­rüş­le­ri kar­şı­sın­da ko­lay­ca bo­yun eğ­di­ren; bu­gün ise gün­lük ga­ze­te­le­rin­de “Fa­şist dik­ta he­ves­li­le­ri­nin ye­ni ter­ti­bi”(15) di­yen Ay­dın­lık opor­tü­niz­mi, bir za­man­lar et­ki­le­di­ği ke­sim­le­re bas­kıy­la ka­bul et­tir­di­ği “fa­şist dik­ta­tör­lük” ta­nı­mın­dan bu­gün ken­di­si vaz­geç­miş­tir ve dev­le­tin fa­şist­leş­ti­ril­me­si sü­re­ci için­de ku­rum­laş­tı­rı­lan 1971 te­mel­li kontrge­ril­la için, “dev­let için­de­ki ka­nun­suz kontrge­ril­la” de­mek­le ye­tin­mek­te ve fa­kat öte yan­dan çe­şit­li dev­let ku­rum­la­rı için­de­ki fa­şist güç­le­ri ve biz­zat fa­şist­leş­me­nin oda­ğı olan bur­ju­va dik­ta­tör­lü­ğü­nü “meş­ru” say­mak­ta­dır.
Ekim Dev­ri­mi bi­ze uz­laş­tı­rı­cı par­ti­le­re kar­şı mü­ca­de­le­yi ve on­la­rın her alan­da tec­rit edil­me­si ge­rek­ti­ği­ni öğ­re­ti­yor. Çün­kü bu tip mih­rak­lar ye­nil­me­den, kit­le­le­rin önün­de bun­la­rın mas­ke­le­ri dü­şü­rül­me­den dev­ri­mi ba­şa­rı­ya ulaş­tır­mak müm­kün de­ğil­dir.
Bol­şe­vik­ler, dev­ri­min bü­tün aşa­ma­la­rın­da ok­la­rı­nın he­de­fi­ni, iş­çi sı­nı­fı­nın ha­re­ke­ti için­de­ki düş­man­la­ra, hal­kın sah­te dost­la­rı­na yö­nelt­miş­ler­dir. Bu, ge­nel bir ku­ral­dır ve Mark­sizm-Le­ni­niz­min ev­ren­sel doğ­ru­la­rın­dan bi­ri­dir. Bol­şe­vik­ler de dev­ri­min ha­re­ke­te ge­çi­ril­me­si dö­ne­min­de en teh­li­ke­li grup­laş­ma­lar ola­rak uz­laş­tı­rı­cı par­ti­le­rin tec­rit edil­me­si yo­lu­nu iz­le­di.
Le­ni­niz­min stra­te­jik ku­ral­la­rı­nı oluş­tu­ran ne­dir?
Bu ku­ral şun­la­rı ka­bul et­me­ye da­ya­nır:
1. Pek ya­kın­da ola­cak olan dev­ri­min ha­re­ke­te ge­çi­ril­me­si dö­ne­min­de, dev­rim düş­man­la­rı­nın en teh­li­ke­li top­lum­sal da­ya­na­ğı­nı uz­laş­tı­rı­cı par­ti­ler oluş­tu­rur.
2. Bu par­ti­ler tec­rit edil­me­den, düş­ma­nı (çar­lı­ğı ya da bur­ju­va­zi­yi) de­vir­mek ola­nak­sız­dır.
3. Do­la­yı­sıy­la, dev­ri­min ha­zır­lan­ma­sı dö­ne­min­de ok­la­rın en önem­li he­de­fi, bu par­ti­le­ri tec­rit et­mek, bü­yük emek­çi kit­le­le­ri bu par­ti­ler­den ko­par­mak­tır.
Çar­lı­ğın kar­şı mü­ca­de­le dö­ne­min­de, bur­ju­va de­mok­ra­tik dev­ri­mi­nin ha­zır­lan­ma­sı dö­ne­min­de (1905-1916), Çar­lı­ğın en teh­li­ke­li top­lum­sal da­ya­na­ğı li­be­ral-mo­nar­şist par­ti, Ka­det par­ti­si ol­muş­tu. Ne­den? Çün­kü bu par­ti uz­laş­tı­rı­cı bir par­tiy­di. Par­ti­nin o za­man baş­lı­ca dar­be­le­ri­ni Ka­det­le­re yö­nelt­me­si do­ğal­dı, çün­kü Ka­det­le­ri tec­rit et­me­den, köy­lü­lük­le Çar­lık ara­sın­da bir kop­ma­ya gü­ve­ni­le­mez­di; ve bu kop­ma­yı sağ­la­ma­dan da dev­ri­min za­fe­ri­ne gü­ve­ni­le­mez­di. Bir­çok kim­se, o za­man Bol­şe­vik Par­ti­’nin bu özel­li­ği­ni an­la­mı­yor ve Bol­şe­vik­ler için, Ka­det­le­re kar­şı mü­ca­de­le­nin, baş düş­ma­na, Çar­lı­ğa kar­şı mü­ca­de­le­den “ön­ce gel­di­ği”ni söy­le­ye­rek, Bol­şe­vik­le­ri aşı­rı bir “Ka­det düş­man­lı­ğı” ile suç­la­ma­lar, baş düş­ma­na kar­şı za­fe­ri ko­lay­laş­tır­mak, ya­kın­laş­tır­mak ama­cıy­la uz­laş­tı­rı­cı par­ti­nin tec­rit edil­me­si­ni ge­rek­ti­ren Bol­şe­vik stra­te­ji­nin apa­çık ola­rak an­la­şıl­ma­ma­sı ger­çe­ği­ni açı­ğa vu­ru­yor­du.”[16]
5 Ha­zi­ran 1977 ge­nel se­çim­le­rin­de, “Se­çim­ler­de Ne­den CHP Des­tek­len­me­li­dir?” ad­lı bro­şü­rü­müz­de ge­rek­çe­le­ri­ni or­ta­ya ko­ya­rak, CHP’nin des­tek­len­me­si ge­rek­ti­ği­ni sa­vun­duk. Ba­zı si­ya­si akım­lar da, CHP’ye kar­şı, AP, MHP, MSP’ye “ka­yıt­sız” bir tu­tum için­de “mü­ca­de­le” yü­rüt­tü­ler. Yer­li ge­ri­ci­li­ği bir bü­tün ola­rak ele al­dı­lar ve yer­li ge­ri­ci­li­ğin ka­nat­la­rı ara­sın­da­ki çe­liş­ki kar­şı­sın­da “ka­yıt­sız” kal­dı­lar. Adı­nı açık­ça koy­ma­mak­la bir­lik­te se­çim­le­ri boy­kot et­ti­ler. Tak­tik fark­lı­lık­la­rı­na kar­şın, te­mel­de bir­leş­ti­ği­miz nok­ta ay­nıy­dı; uz­la­şı­cı ve uz­laş­tı­rı­cı bir par­ti olan CHP’nin kit­le­ler­den tec­ri­ti. Biz, Mark­sizm-Le­ni­niz­min te­mel ya­sa­la­rın­dan bi­ri olan, kit­le­le­rin ken­di de­ney­le­riy­le öğ­ren­me­le­ri ge­rek­ti­ğin­den ha­re­ket ede­rek, bir CHP ik­ti­da­rı­nın, kit­le­le­ri da­ha ça­buk uyan­dı­ra­ca­ğı­nı, CHP’ye ve onun ön­der­le­ri­ne olan bağ­lı­lı­ğın za­yıf­la­ya­ca­ğı­nı, ay­nı za­man­da AP ve özel­lik­le MHP ta­ra­fın­dan tem­sil edi­len faş­sit güç­le­rin ik­ti­dar ih­ti­ma­li­ne kar­şı, dev­le­tin ola­nak­la­rı­nı hal­ka kar­şı en ha­ya­sız­ca ku­lan­ma­la­rı­na, fa­şist ör­güt­le­ri kuv­vet­len­dir­me­le­ri­ne kar­şı, CHP’nin des­tek­len­me­si­nin da­ha doğ­ru ola­ca­ğı­nı dü­şün­dük. Çün­kü “biz, anar­şist de­ği­liz ve bel­li bir ül­ke­de na­sıl bir si­ya­si re­ji­min mev­cut ol­du­ğu me­se­le­si kar­şı­sın­da, ya­ni de­mok­ra­tik hak ve hür­ri­yet­ler çok bü­yük öl­çü­de kı­sıt­lan­mış da ol­sa, bur­ju­va de­mok­ra­si­si şek­lin­de gö­rü­len bir bur­ju­va dik­ta­tör­lü­ğü mü, yok­sa açık fa­şist bi­çi­miy­le bir bur­ju­va dik­ta­tör­lü­ğü mü me­se­le­si kar­şı­sın­da ka­yıt­sız ka­la­ma­yız. Sov­yet de­mok­ra­si­si­nin sa­vu­nu­cu­la­rı ola­rak uzun yıl­lar inat­çı mü­ca­de­le­ler­le iş­çi sı­nı­fı­nın el­de et­ti­ği de­mok­ra­tik ka­zanç­la­rın her kat­re­si­ni so­nu­na ka­dar sa­vu­na­ca­ğız ve bun­la­rın ge­niş­le­til­me­si için ka­rar­lı­lık­la mü­ca­de­le ede­ce­ğiz.”[17]
Ha­yat bi­zim dü­şün­ce­le­ri­mi­zi bir iki bi­çim­sel­li­ğin dı­şın­da öz iti­ba­riy­le doğ­ru­la­dı. Kı­sa bir za­man için­de bi­le ol­sa, kit­le­ler CHP’den um­duk­la­rı­nı bu­la­ma­dı­lar. Mil­yon­lar­ca in­san düş kı­rık­lı­ğı­na uğ­ra­dı. CHP’nin na­sıl bir dü­zen de­ği­şik­li­ğin­den ya­na ol­du­ğu­nu ken­di acı de­ney­le­riy­le gör­dü­ler. Ha­yat pa­ha­lı­lı­ğı, ar­tan iş­siz­lik, em­per­ya­liz­me ba­ğım­lı­lı­ğın yo­ğun­laş­tı­rıl­ma­sı, de­mok­ra­tik hak­la­rın kı­sıt­lan­ma­sı, dev­rim­ci­ler ve yurt­se­ver­ler üze­rin­de yo­ğun­laş­tı­rı­lan bas­kı­lar, kı­sa za­man­da ge­niş bir halk kit­le­si­nin gö­zü­nü aç­tı. Öte yan­da, bir CHP hü­kü­me­ti­ne bi­le ha­yat hak­kı ta­nı­mak is­te­me­yen açık faş­ist dik­ta­tör­lük yan­lı­sı güç­ler, kit­le kat­li­am­la­rı, sa­bo­taj­lar, mez­hep ça­tış­ma­la­rı­nı kış­kırt­mak gi­bi hi­le ve ter­tip­ler­den tu­tun da, böl­ge­sel ayak­lan­ma­la­ra va­rın­ca­ya dek çe­şit­li yol­la­rı de­ne­mek­ten ge­ri dur­ma­dı­lar. Halk kit­le­le­ri, biz­zat ken­di de­ney­le­riy­le gör­dü­ler ki re­form va­ad­le­ri ya­pan bir CHP’ye bi­le ha­yat hak­kı ta­nı­ma­yan güç­ler, ger­çek bir halk ik­ti­da­rı­nın par­la­men­ter yol­lar­la ku­rul­ma­sı­na, ka­pi­ta­li­sit­le­rin ve top­rak ağa­la­rı­nın mal­la­rı­na el ko­nul­ma­sı­na ken­di gö­nül rı­za­la­rıy­la evet de­me­ye­cek­ler­dir. Ege­men sı­nıf­la­rın, ken­di çı­kar­la­rı­na za­rar ve­re­cek en kü­çük de­ği­şik­li­ğe bi­le ta­ham­mül­le­ri yok­tur. Özel­lik­le bu dö­nem­de ba­rış­çı yol ha­yal­le­ri, se­çim­le ik­ti­dar ha­yal­le­ri, ol­duk­ça ağır dar­be­ler ye­di.
Yur­du­muz­da, CHP’nin kit­le­ler­ce kav­ra­nan uz­la­şı­cı­lı­ğı­nın ya­nı sı­ra, da­ha teh­li­ke­li olan bir par­ti or­ta­ya çık­tı. Bu bur­ju­va özü­nü “Mark­sizm”le bo­ya­mış olan TİKP’tir. Çin re­viz­yo­niz­mi ve bü­yük dev­let he­ge­mon­ya­cı­lı­ğı­nın ül­ke­miz­de­ki tem­sil­ci­si olan bu par­ti, en az Rus sos­yal em­per­ya­liz­mi yar­dak­çı­sı ve sa­vu­nu­cu­la­rı olan par­ti­ler ka­dar teh­li­ke­li­dir ve kit­le­le­re ger­çek yüz­le­ri­ni açık­la­mak ve kit­le­le­ri bu akı­mın si­ya­si iki­yüz­lü­lü­ğü­ne kar­şı uya­nık tut­mak en te­mel gö­rev­le­ri­miz­den­dir.
Ay­dın­lık opor­tü­niz­mi­ne ve onun “pro­le­ter dev­rim­ci­lik” bo­ya­sı al­tın­da­ki dev­rim düş­ma­nı özü­ne en iyi ce­va­bı Ekim Dev­ri­mi’nin ders­le­ri ver­mek­te­dir.
“Eki­m’in ha­zır­lan­ma­sı dö­ne­min­de, mü­ca­de­le ha­lin­de­ki güç­le­rin ağır­lık mer­ke­zi, ye­ni bir plan üs­tü­ne kay­mış­tı. Ar­tık Çar yok­tu. Ka­det par­ti­si, uz­laş­tı­rı­cı güç ha­lin­den em­per­ya­liz­min yö­ne­ti­ci bir gü­cü ha­li­ne gel­miş­ti. Mü­ca­de­le, ar­tık Çar­lık ile halk ara­sın­da de­ğil, bur­ju­va­zi ile pro­le­tar­ya ara­sın­day­dı. Bu dö­nem­de, em­per­ya­liz­min en teh­li­ke­li top­lum­sal da­ya­na­ğı, de­mok­ra­tik kü­çük ­bur­ju­va par­ti­ler­den olu­şu­yor­du. Ne­den? Çün­kü bu par­ti­ler o za­man uz­laş­tı­rı­cı par­ti­ler­di, em­per­ya­lizm ile emek­çi kit­le­ler ara­sın­da uz­laş­tı­rı­cı par­ti­ler­di. Bol­şe­vik­le­rin baş­lı­ca dar­be­le­ri­ni bu par­ti­le­re yö­nelt­miş ol­ma­sı do­ğal­dır, çün­kü bu par­ti­le­ri tec­rit et­me­den, emek­çi kit­le­le­rin em­per­ya­lizm­den kop­ma­sı­na bel bağ­lan­maz­dı; oy­sa bu kop­ma­yı sağ­la­ma­dan, Sov­yet dev­ri­mi­nin za­fe­ri­ne gü­ve­ni­le­mez­di. Bir­çok ki­şi o za­man Bol­şe­vik­le­rin tak­ti­ği­nin bu özel­li­ği­ni an­la­mı­yor­lar­dı; on­la­rı, Sos­ya­list-Dev­rim­ci­ler ve Men­şe­vik­le­re kar­şı ‘aşı­rı bir kin’ bes­le­mek­le ve baş he­de­fi ‘unut­mak­la’ suç­lu­yor­lar­dı. Ama Eki­m’in ha­zır­lan­ma­sı dö­ne­mi­nin bü­tü­nü, Bol­şe­vik­le­rin, Ekim Dev­ri­mi’nin za­fe­ri­ni sağ­la­ya­bil­me­si­nin an­cak bu tak­tik sa­ye­sin­de ola­nak­lı ol­du­ğu­nu gü­zel bir bi­çim­de gös­ter­mek­te­dir.”(18)
So­nuç ola­rak özet­ler­sek, Ekim Dev­ri­mi, sı­nıf­la­ra­ra­sı mü­ca­de­le­nin zo­run­lu so­nu­cu ola­rak doğ­muş­tur. Bu mü­ca­de­le için­de dev­rim, kar­şı­ dev­ri­me, top­lum­sal, si­ya­sal, kül­tü­rel, ve sa­nat­sal her alan­da yı­kı­cı dar­be­ler in­dir­di. Ekim Dev­ri­mi sı­nıf mü­ca­de­le­si­nin hem ta­ri­hi bir so­nu­cu, hem de sı­nıf­sız top­lu­ma ulaş­ma mü­ca­de­le­sin­de pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü­nün ilk adı­mı idi. Le­ni­niz­min düş­man­la­rı, ok­la­rı­nı sü­rek­li ola­rak bu nok­ta­ya, pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü­ne yö­nelt­ti­ler. Le­ni­niz­min özü olan pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü­nü yık­ma­ya ça­lış­tı­lar. SBKP için­de, taa ku­rul­du­ğu gün­den be­ri sü­ren iki çiz­gi ara­sın­da­ki mü­ca­de­le, ya­ni pro­le­ter yol ile bur­ju­va ka­pi­ta­list yol ara­sın­da­ki, bur­ju­va­ziy­le pro­le­tar­ya ara­sın­da­ki mü­ca­de­le, Sta­lin’in ölü­mün­den kı­sa bir sü­re son­ra, bur­ju­va­zi­nin le­hi­ne de­ğiş­ti. Le­nin’in, Sta­lin’in ve mil­yon­lar­ca ko­mü­nis­tin eme­ğiy­le in­şa edil­miş pro­le­tar­ya par­ti­si, Kruş­çev kli­ği ta­ra­fın­dan gas­pe­dil­di. Pro­le­tar­ya par­ti­si­ni, “bü­tün hal­kın par­ti­si”, pro­le­tar­ya dik­ta­tör­lü­ğü dev­le­ti­ni de “bü­tün hal­kın dev­le­ti” ola­rak de­ğiş­tir­di­ler. Bu de­ği­şim sin­si­ce, adım adım ger­çek­leş­ti­ril­di. Ar­tık, dün­ya­nın ilk pro­le­ter sos­ya­list ül­ke­si Sov­yet­ler Bir­li­ği re­viz­yo­niz­min ül­ke­si, gi­de­rek de sos­yal em­per­ya­liz­min ül­ke­si ol­du.
Bu­gün ay­nı yol­da Çin re­viz­yo­nist­le­ri yü­rü­yor. Sov­yet­ler Bir­li­ği’nde­ki ge­ri­ye dö­nüş­ten ta­ri­hi ders­ler çı­kart­mış olan dün­ya pro­le­tar­ya­sı bu kez gaf­le­te düş­me­di, uya­nık dav­ran­dı, on­la­rın kar­şı-dev­rim­ci yü­zü­nü kı­sa za­man­da bü­tün çıp­lak­lı­ğıy­la gör­me­ye baş­la­dı.
Bu­gün, dün­ya kar­şı dev­rim cep­he­si güç­lü­dür ve çok çe­şit­li­lik gös­ter­mek­te­dir. Dev­ri­min güç­le­ri ise, da­ğı­nık ve bö­lük pör­çük­tür. Kar­şı dev­rim cep­he­si, Çin re­viz­yo­nist­le­ri­nin ge­tir­di­ği ta­ze kan­la köh­ne­miş göv­de­le­ri­ni ayak­ta tut­ma­ya ça­lı­şı­yor.
Ekim ders­le­ri­ne, Sov­yet­ler Bir­li­ği’nde­ki ve Çin’de­ki ge­ri­ye dö­nü­şün ta­ri­hi ders ve de­ney­le­ri­ne sa­hip dün­ya dev­rim­ci pro­le­tar­ya­sı, Mark­sizm-Le­ni­nizm kal­dı­ra­cıy­la, her tür­den em­per­ya­list­le­ri, em­per­ya­liz­min yar­dak­çı­la­rı­nı, on­la­rın şu ya da bu tip­te­ki ge­ri­ci uşak­la­rı­nı ala­şa­ğı ede­cek­tir. Tıp­kı 1917 Ekim’in­de Rus­ya’da ol­du­ğu gi­bi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sovyet Bayrakları-1

SSCB Marşı-1944

Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetleri: Yolun Sonu Nereye Çıkacak