9 MAYIS 1945: İnsanlığın Sovyet Halklarına Saygı Günü
Sinan DERVİŞOĞLU
9 MAYIS 1945: İnsanlığın Sovyet Halklarına Saygı Günü
Bu
ay, Hitler faşizmine karşı kazanılmış büyük zaferin 70. yıldönümü.
Başta Rusya Federasyonu olmak üzere birçok ülkede coşkuyla kutlanılacak
bugünün tarihi anlamı ve politik önemini irdelemek, komünistlerin,
sosyalistlerin, devrimcilerin ve ilericilerin önünde bir görev olarak
durmaktadır. Yazımızın konusu da budur.
Bilindiği gibi 25 Haziran 1941’de Nazi orduları SSCB sınırını
geçtiler. Kızıl Ordu’nun farklı bir strateji çerçevesinde sınırlara
yığılmış olmasını fırsat bilen faşistler, ilk başta hızla ülke içinde
ilerlemeye başladılar. Ukrayna’nın büyük kısmı ve Kiev kaybedildi.
Leningrad kuşatıldı; düşman Moskova kapılarına dayandı.
Stalin konuşuyor: İnsanlığın gözleri bizim üzerimizde
Partinin önderliğinde Sovyet halkları muazzam bir organizasyon ve
disiplin örneği verirler. İlk aşamada 10 milyon insan ve temel askeri
endüstriler Ural’ların gerisine taşınır. Ağırlıkla kadınların ve
gençlerin iş gücüne dayanan sanayi, üretim kapasitesini katlayarak
binlerce uçak, tank ve top üretir. Cephe gerisinde kurulan partisan
birlikleriyle bağ kurularak ortak operasyonlar planlanır.
Moskova Savunması: Nazizmin yüzüne inen ilk tokat
“Yıldırım Savaşı” taktiğine güvenen Naziler, yazın başlattıkları
saldırı sonunda Moskova’yı alacaklarına o kadar emindir ki, tüm giyim ve
mühimmatları yaza göre ayarlanmıştır. Ağır kuşatma koşullarında Stalin ve Parti
önderliği Moskova’yı bir gün bile terk etmez. Kadın, çocuk, yaşlı,
milyonlarca Moskovalı şehrin etrafına siperler ve hendekler kazar.
Moskova kışa kadar dayanmayı başarınca faşistler için ölüm çanları
çalmaya başlar. Kızıl Ordu’nun karşı-saldırısı sonucu faşist ordular
sonunda püskürtülür. Bu savaşta halkın ve askerlerin yanı sıra,
komutanlar da insanüstü bir çaba sarf etmiştir. Savunmayı yöneten
Mareşal Georgi Jukov 1 hafta boyunca bir dakika bile
uyumaksızın savunmayı yönetir. (Nazilerin püskürtüldüğü haberi
geldiğinde ise aralıksız 48 saat uyuyacaktır!)
Leningrad: “Devrimin başkentini kurtaralım”
Savaşın başında Leningrad’ı ablukaya alan faşistlerin amacı, halkı
açlıktan ölüme mahkum etmek; öte yandan da bombardımanlarla şehri
haritadan silmektir. Parti yönetimi önce, Rus halkının olduğu kadar
insanlığın ortak hazinesi olan (ve bugün de dünyanın en büyük sanat
müzelerinden biri olan) Ermitaj Müzesi’ndeki sanat
yapıtlarını garantiye alarak cephe gerisine taşır. Mümkün olduğu ölçüde
çocuklar diğer şehirlere yollanır. Halka ve askerlere sınırlı bir miktar
ekmek verilmektedir. Başta çocuklar olmak üzere çok sayıda insan
açlıktan ölür. Bu zor koşullarda (kendisi de o sırada Leningrad’da
bulunan) Sovyet bestecisi D. Şostakoviç, ünlü “Leningrad Senfonisi”ni
besteler ve Moskova’ya yollar. Yardım birliklerinin gelmesiyle abluka
kırılır ve 900 gün sonunda Lenin’in şehri özgürlüğüne kavuşur.
Stalingrad: “Dişle, tırnakla, metre metre kazanılan zafer”
Moskova’dan püskürtülen faşistler Stalingrad’a yüklenirler. Amaç,
Sovyet sanayisinin belkemiğine darbe vurmak ve Kafkasya’ya giden yolu
açarak Baku’nun petrolüne el koymaktır. Savaşın kaderini tayin edecek
olan bu şehir, insanlık tarihinin en kanlı muharebelerinden birine sahne
olur. Kızıl Ordu ve Naziler, bazen tek bir bina için, bazen de bir
binanın tek bir katı için günlerce savaşırlar. Şehir harabeye döner, ama
ele geçirilemez. Sibirya’dan gelen Kızıl Ordu destek tümenlerinin Volga
nehrine varmasıyla muharebenin kaderi değişir ve Almanlar teslim olur.
Faşizme karşı savaşan tüm halklarda, Stalingrad zaferi öylesi bir coşku
ve sevinç yaratır ki, Fransa ve İtalya’da “Stalingrad” adını taşıyan çok
sayıda cadde ve sokak, bugün dahi var olmaya devam etmektedir.
Dünyada ve Türkiye’de komünistler: “Bizim sokağımıza da bayram gelecek”
Çoğu illegalitede veya hapishanede olan Türkiye komünistlerinin de kalpleri Kızıl Ordu ile atmıştır. Nazım, Bursa cezaevinde diğer TKP
tutukluları ile birlikte gün be gün harita üzerinden savaşı izlerler,
ve kendi kaderleriyle birlikte tüm insanlığın kaderinin Kızıl Ordu’nun
mücadelesine ve zaferine bağlı olduğunu derinden hissederler. O günlerde
Stalin’in, eski bir Rus atasözünden ilham alarak Moskova Radyosu’nda
söylediği şu sözler, Türkiyeli komünistlerin ortak şiarı ve umudu olur: “Bizim sokağımıza da bir gün bayram gelecek!”
Karşı saldırı: Halkların kurtuluş süreci
Stalingrad zaferinden sonra, muazzam bir moral, savaş tecrübesi
kazanan Kızıl Ordu, dev Sovyet endüstrisinin desteğiyle büyük bir karşı
saldırı başlatır. Başta Kiev olmak üzere işgal altındaki Sovyet
toprakları kurtarılır. Sıra faşizm altında inleyen Avrupa halklarını
kurtuluşuna gelmiştir. Parti önderliğinin kararıyla, tüm Kızıl Ordu
birliklerindeki siyasi komiserlere, askerlere yönelik tek bir siyasi
eğitim konusu verilir: Proletarya enternasyonalizmi.
Gidecekleri yeni ülkelerde halkla ilişki kurulacak, Kızıl Ordu’nun bir
işgal ordusu değil, işçi ve köylülerden oluşan kardeş bir ordu olduğu,
bu ordunun siyasi ideallerinin ne olduğu bütün bu ülkelerin halklarına
anlatılacaktır. Bu ülkelerde başta komünist partiler olmak üzere tüm
anti-faşist güçlerle işbirliği içinde savaşılacaktır. Böylece
Bulgaristan’da Dimitrov’un Vatan Cephesi birlikleriyle, Yugoslavya’da
Halk Kurtuluş Ordusu ile, Polonya’da Ulusal Ordu ile birlikte harekatlar
düzenlenir ve Sofya, Bükreş, Belgrad, Prag, Budapeşte, Viyana ve
Varşova kurtarılır. Faşizmin ezdiği bu halkların kimlik ve geleneklerine
saygı gösteren Kızıl Ordu, örneğin Belgrad için düzenlediği saldırıda
sadece partizanların değil, Yugoslav şehir mimarların da önerilerini
dikkate alarak hangi binaların (tarihi değer taşıdığı için) asla
bombalanmaması gerektiğini öğrenir ve buna göre hareket eder.
”İkinci Cephe”: Anglo-Sakson emperyalizminin utanmazlığı
Moskova önünden Almanların püskürtülmesinden itibaren Stalin,
kendilerini “müttefik” olarak ilan eden İngiliz ve Amerikan liderlerine
ikinci bir cephenin açılması için ısrar eder. Amaç, Hitler’in en fazla sayıda ve en seçkin birlikleriyle savaşan SSCB’ye nefes aldırmaktır. Ancak Churchill ve Roosevelt, bunu sürekli ertelerler. 1943’den 1945’e kadar, 2 yıl boyunca, Stalin’i
oyalarlar. Amaçları bellidir: SSCB’nin çökmesi, ve sosyalizmin yok
olmasından sonra Hitler’le uzlaşmak veya ülkeleri paylaşmak. Dünyanın en
güçlü ekonomisine ve çok büyük bir insan gücüne sahip olan, ve
Pasifik’te Japonlara karşı bu potansiyelin sadece az bir kısmını
kullanan ABD, İngiltere ile birlikte, 2 yıl boyunca Sovyet şehirlerinin
yok edilmesini, Sovyet insanlarının kitleler halinde yok edilmesini
yalnızca seyreder. SSCB, sadece ve sadece kendi öz gücüne dayanarak
Nazizmin belini kırdığında ve karşı saldırıya geçtiğinde, Anglo-Sakson
emperyalistleri harekete geçerler. Kızıl Ordu, Avrupa’nın yarısını
faşizmden kurtarıp Batı Avrupa’ya doğru yöneldiğinde, en nihayet “İkinci
Cephe”yi açmaya ve bugün Batı medyasında abartı konusu haline gelen
meşhur “Normandiya Çıkarması”nı yapmaya karar veriler. “Müttefiklerin”
asıl amacı Kızıl Ordu’yu ilerileyişinde durdurmak, Almanya’nın tümüne ve
direniş potansiyelinin çok yüksek olduğu, Fransa, İtalya, İspanya ve
Portekiz’e ilerlemesini engellemekti. Hitler’in Batılı müttefiklerin
karşısına çıkardığı birlik sayısı, Kızıl Ordu’nun karşısına
çıkarttıklarının ancak 3’te biridir!
Berlin’in düşüşü ve Zafer Günü: Savaşın “Başkomutanı”
Sovyetler Birliği, zaferin ertesinde Moskova’da görkemli bir tören
düzenler. Eski bir Rus askeri geleneğine göre, savaşta düşmandan elde
edilen bayraklar, törende ordunun başkomutanının ayağının dibine
atılmaktadır. Bu çerçevede, Kızıl Ordunun ele geçirdiği Nazi bayrak ve
flamalarının Stalin’in ayağının dibine atılması önerilir. Stalin bunu reddeder. Gerekçesi nettir: “Ordumuzun ve halkımızın Başkomutanı her zaman Lenin’di, bugün de öyledir”.
Böylece törende, Nazi sancak ve flamaları Lenin’in mozolesinin
merdivenlerine, insanlığın kurtuluşuna yıllardır ilham veren ve verecek
olan büyük Lenin’in ayaklarının dibine bırakılır.
Savaşın bilançosu: Sovyet Soykırımı
Savaşın sonuçları Sovyetler için açıkça tüyler ürperticidir: 24
Milyon ölü!.. Bu, 4 yıllık bir savaş için insanlık tarihinin kaydettiği
en büyük kayıptır. Faşistler köy köy, kasaba kasaba, şehir şehir, çocuk,
kadın, yaşlı demeden Sovyet halklarını kitleler halinde katlederler.
Sovyet halklarının 1930’lu yıllarda büyük bir coşku ve fedakârlıkla,
neredeyse yoktan var ettiği endüstrinin ve tüm ekonominin 3’te 1’i
haritadan silinir. Faşistlerin ateşe verdiği madenlerden bazılarındaki
yangın ancak 1970’lerde sönecektir!.
Utanmazca inkar edilen gerçek: Nazizmi yenen ana güç Stalin önderliğindeki Sovyetler Birliği’dir
Bu kadar büyük bir kayıp ve destansı bir mücadele, Batılı
kapitalistleri en baştan rahatsız etmiştir. Öncelikle umdukları olmamış,
Hitler Sovyetler Birliği’ni yıkamamıştır. Kızıl Ordu’nun
zaferinden duydukları kompleks öylesine büyüktür ki, 1945’te Berlin’de
ortak düzenlenen Zafer Törenine ABD ve İngiltere katılmaz!.. Sonrasında
gelişen Soğuk Savaş süresince ABD ve Batı medyası ve film endüstrisi,
yaptıkları yüzlerce cafcaflı filmle neredeyse Hitler’i kendilerinin
yendiğine halkları inandırırlar. IBM, General Motors ve Standart Oil
gibi Amerikan şirketlerinin yalnızca savaş öncesinde değil, savaş
esnasında da Nazilerle sürdürdükleri işbirliği unutturulur. Halkların
zihninde “şeytanlaştırdıkları” SSCB ve Kızıl Ordu, akıllardan silinir, Hitler’i yenerken canını veren milyonlarca Sovyet askerinin adı bile anılmaz.
Bu zehirlemenin solda da uzantıları vardır. Dünya ve Türkiye
Solu’nda, özellikle 1992 ertesinde başta tavan yapan Stalin düşmanlığı,
bu gerçekler karşısında birçok “solcu”yu kör ve sağır kılmıştır.
“Despot, hasta ruhlu, muhteris ve vahşi diktatör” olarak görülen
Stalin’in önderliğinde kazanılan bu zafere (sırf ona duyulan nefret
yüzünden) solda hala dudak bükenler vardır. Bu utanç verici tavra en
güzel cevabı bugün Rus halkı vermektedir. Her Zafer Günü kutlamasında
Stalin’in posterleri Rusya şehirlerini kaplamakta, yaşayan gaziler onun
resimleriyle yürümektedir. Savaşın gerçek tarihini öğrenmek, bizi
bambaşka ve gerçek bir Stalin portresiyle karşı karşıya bırakmaktadır: Lenin’in
anısına sadık, çalışkan, halkına yürekten bağlı, son derece kararlı ve
cesur bir önder!. Büyük Zafer’in 70. yıldönümü, burjuva ve reformist
propagandaların kirlettiği Stalin imajını yeniden keşfetmek ve onun
mücadelesine sahip çıkmak için de bir vesile olmalıdır.
Bu ay Rusya Federasyonun’un her yerinde coşkuyla kutlanacak olan
Zafer Günü’nde gericiliğe ve faşizmin karanlığına karşı insanlık
tarihinde kazanılmış bu en büyük zaferi biz Tükiyeli devrimciler ve
komünistler de kutluyor, bu uğurda canını veren Kızıl Ordu
savaşçılarının ve Sovyet emekçilerinin anısı önünde saygıyla eğiliyor,
bu zaferin bir gün tüm dünyada, “İnsanlığın faşizme karşı ortak zafer günü” olarak kutlanacağı günlere olan inancımızı bir kez daha tekrarlıyoruz.
2. Dünya Savaşı’nda ülkelerin kayıpları
ABD |
420.000
|
İngiltere |
450.000
|
İtalya |
454.000
|
Fransa |
550.000
|
Yunanistan |
600.000
|
Romanya |
800.000
|
Yugoslavya |
1.500.000
|
Japonya |
3.000.000
|
Polonya |
5.000.000
|
Almanya |
8.000.000
|
Çin |
16.000.000
|
SSCB |
24.000.000
|
Yorumlar
Yorum Gönder