100. YILINDA EKİM DEVRİMİ SÖYLEŞİ DİZİSİ 4 1917: Devrimler Tarihindeki Yeri ve Ekim/Şubat İlişkisi
İstanbul - BİA Haber Merkezi
07 Aralık 2017, Perşembe 00:01
1917 nasıl bir rol model oldu ve 1917’den biz neden,
neyi nasıl hatırlıyoruz ve bu Şubat'la Ekim arasındaki farklılaştırma
nereden çıkıyor?
Yayın Tarihi: 29 Kasım 2017
Bu haftaki programımıza 1917 Devrimi’nin devrimler tarihi içindeki
yerini tartışarak başladık. Modern devrimlerin tarihinde Fransız
Devrimi’nin bir referans noktası veya bir model olarak kendinden sonraki
devrimleri bir yüzyıl belirlediği ve bundan dolayı da 1917 Devrimi
dahil olmak üzere devrimciler ve devrimler üzerine düşünenler için bir
nirengi noktası oluşturduğunu vurguladık.
1789 Fransız Devrimi’nin bu iktidarına 1917 Rus Devrimi bir son
verdi. Artık 20. Yüzyılda devrimin ve devrimcilerin yüzlerini döndükleri
merkez, feyz aldıkları model 1917 Devrimi olacaktı. İlk üç programdan
farklı olarak Foti Benlisoy konuk olarak tartışmamıza katıldı ve onunla
Ekim ve Şubat Devrimleri arasında yapılan ayrımlar ve bunların politik
mahiyetleri üzerine sohbet ederek devam ettik. Çok farklı alanlardan
verilen örneklerle Şubat ve Ekim arasındaki devamlılıklar ve
farklılıklar üzerinde durduk. Bu program ile birlikte daha çok olgu ve
süreçler üzerine konuşmaktan biraz genel değerlendirmelere ve tarih
yazımına ilişkin tartışmalara da girmiş olduk. 1917'in farklı tarih
yazımı ekollerine değinmeye ileriki programlarda da devam edeceğiz.
(100. Yılında Ekim Devrimi - Tarih Vakfı’nın Katkılarıyla)
Ömer Madra: Hoşgeldiniz.
Y. Doğan Çetinkaya: Merhabalar hoşbulduk.
Can Tombil: Hoşgeldiniz.
Ö: Bugün konuğumuz da var.
C: Evet sadece Y. Doğan Çetinkaya’yı değil, Foti Benlisoy’u da dinleyeceğiz.
Ö: Merhaba Foti hoş geldin.
Foti Benlisoy: Merhaba
"Fransız Devrimi devrimlerin şahı gibi bir şey"
Ö: Evet ne ile devam ediyoruz? Nasıl yapıyoruz? Doğan sen bir açılış yap.
D: İlk 3 haftamızla Ekim Devrimi’ne gelmeyi
başarabilmiştik. Biraz yavaş da olsa, kabaca köşe taşlarına biraz
değinerek. Bugün biraz Ekim Devrimi’nin öneminden başlayıp Şubat'la Ekim
arasında çokça yapılan ayrım üzerine biraz konuşmaya çalışacağız.
Ekim Devrimi'nin devrimler tarihinde önemli olmasının bir sebebi
aslında devrimler tarihindeki iki büyük devrimden birisi olması. Bir
tanesi Fransız Devrimi bir tanesi de Ekim devrimi veya Rus Devrimi 1917
Devrimi. Bunun en önemli sebebi Fransız Devrimi ve 1917 Devrimi’nin
devrimler tarihinde bir referans noktası olması.
Kimin için? Devrimlerle iştigal edenler, devrimler üzerine düşünenler
veya devrimler tarihi içerisinde eyleyenler için iki devrimin de çok
önemli, müstesna yeri vardır. Çünkü Fransız Devriminden sonra modern
devrimler tarihinde devrim yapmayı önüne koyan kişiler, fikirler ve
gruplar artık ortaya çıkacak. Onun öncesinden daha çok bir isyanlar,
direnişler, devrimci kalkışmalar var fakat kendi varoluşunu
devrimcilikle tanımlayan ve bir devrimi planlayarak, tahayyül ederek
gerçekleştirmeye çalışan çok sayıda kişi, düşünce ve grup, örgütlenme
yok.
Bu bir şekliyle aslında Fransız Devrimi’nin de bir sonucu. Fransız
Devriminden sonra 19. yüzyıl boyunca dünyada var olan bütün devrimlerde
veya devrimi gerçekleştirmek isteyen şahsiyetlerde Fransız Devrimi bir
rol model olarak ortaya çıkacak. Bundan dolayı aslında devrimlerin şahı
gibi bir şey Fransız Devrimi.
İşte bu Fransız Devrimi’ni bu konumundan ya da tahtından indiren
devrim ise 1917 Devrimi olacak. Ondan dolayı 1917 Devrimi aynı şekilde
önemli. Ki Bolşeviklerin kendisi Rus devrimcilerin kendisi bile devrim
dendiğinde hep Fransız Devrimi’ni hatırlarına getirecekler. Devrim
yaparken de 1917 olurken bile aktüel o önemde çağdaş devrimciler Fransız
Devrimi’ni hep akıllarında tutacaklar yani bir köşelerinde Rus Devrimi
gerçekleşirken Fransız Devrimi’nin safhalarını düşecekler,
şahsiyetlerini, liderlerini düşünecekler. Böyle bir karşılaştırma olacak
kafalarında.
Paris komünü de tabii Fransız devrimci geleneğinin belli bir şekilde
parçası. Fakat 20. yüzyılda 1917’den sonra artık hem devrimciler için
hem devrim üzerine düşünenler için rol model 1917 olacak. Yani Fransız
Devrimi tahtından bu anlamda da indiren bir devrim 1917. Sırf hani
siyasal, toplumsal, iktisadi sonuçları açısından değil dünyadaki devrim
tarihi, devrimler tarihi açısından da böyle bir boyutu olacak. Artık 20.
yüzyılda devrim yapmaya çalışanlar devrim üzerine fikir yürütenler için
dönüp baktıkları referans aldıkları olgu 1917 olacak. Bundan dolayı da
1917 devrimler tarihinde çok müstesna bir yere sahip.
Ö: İngilizler 1648 devrimi filan diyorlarsa da onlar kendilerine bir pay çıkarmak için.
D: İngiliz devrimi aslında modern devrimler tarihi
içerisinde en önemli devrimlerden bir tanesi olmakla birlikte
İngiltere’de de dahil olmak üzere aslında unutulmuş bir devrim. Devrim
olduğu da sonradan 1960’lı yıllarda daha yoğun iddia edilmeye
başlayacak. Zaten biliyorsunuz İngiliz devrimine muhafazakar İngilizler
“iç savaş” der. Devrim demekten imtina ederler. O bile bunun bir
şekliyle göstergesidir.
Aslında Rus Devrimi için de öyle vardır da bugün Foti’nin de burada
olmasını vesile bilerek aslında biraz şeyden bahsedebiliriz. 1917 nasıl
bir rol model oldu ve 1917’den biz neden, neyi nasıl hatırlıyoruz ve bu
Şubat'la Ekim arasındaki farklılaştırma nereden çıkıyor? Yani bir
devamlılık olduğu tartışıldığı gibi aynı zamanda Şubat'la Ekim arasına
çok ciddi bir duvar da koyulduğu görülüyor çok farklı sebeplerle. Bence
bugün biraz onun üzerine konuşalım.
Özyönetim deneyimleri
F: Senin dediğin şeye dönmek istiyorum. Rusların şey
açısından çok ilginç. Sadece 1917 değil Fransız Devrimi’ni düşünmek.
Sonrasındaki yıllarda da senin dediğin gibi sürekli böyle
periyodizasyonu Fransız Devrimi üzerinden yapma çabası var. Mesela
önemli bir kısım hani devrim içerisinde yer alan figür bir Rus Thermidor’u
bekliyor. Devrim içerisinden bir Rus Napolyon’unun çıkmasını bekliyor.
Dolayısıyla bütün devrimi düşünürken Fransız Devrimi’nin geçtiği bütün
aşamaların bütün safhaların bir tür tekerrürünü bekliyorlar. Doğru Paris
Komünü örneği de çok canlı çok önemli ama Paris Komünü biraz daha
farklı orada. Yani onun dayanma süresini aşmış olmak varsayılır ya
Lenin’in dans ettiği vs. ya da işte Paris Komünü merkez bankasına el
koymamıştı, biz el koyuyoruz gibi bazen bazı noktalarda kıyas oluyor ama
Fransız Devrimi tam anlamıyla bir rol modeli ve periyodizasyonu
belirleyen esas o. Sorun da bu senin dediğinle bağlantılı olarak.
Fransız Devrimi’ni bir kerteriz noktası olarak alırsak Şubat Ekim
arasındaki var sayılan kontrast. Deniliyor ki Şubat iyi devrim aslında.
Bugün çok hâkim olan bir anlatı bu. Şubat iyi devrim. Bütün ulusun bütün
Rus halkının, Rus olmayanların da geniş ölçekte katıldığı bir toplumsal
patlama, bir kendiliğinden devrim. Bunun karşısında Ekim ise bir
devrimden çok bir darbe; konuşmuşsunuzdur. Aslında bugünkü model
terminolojiyle Mısır’da filan çok kullanılmıştı bu terminoloji. Ekim’i
bir tür o Şubat’ın meşru toplumsal devrimini gücünü, meşruiyetini çalan
bir darbe girişimi tanımlamaya dönük, ikisi arasında bir tezat ilişkisi
varsayan bir söylem özellikle günümüzde çok yaygın.
Bunun altında şöyle bir argüman da var. Ekim devrimi olmasaydı yani
Bolşevikler Rus Devrimi’ni çalmış olmasaydı, bunlar tırnak içerisinde
sürekli, ne olurdu, Rusya muhtemelen bir tür parlamenter demokrasi ile
tanışırdı. Yani Rus toprağına parlamenter demokrasinin tohumları atılmış
olurdu. Bunları yazanlar var. Belki bugün Putinizm filan da olmazdı.
Çünkü Rusya’da Kerenski ile başlayan parlamenter cumhuriyet geleneği
bugüne gelmiş, yerleşmiş olurdu. Belki bugün Rusya, bir tür Kanada olmuş
olurdu gibi argümanlar da var. Bunun temel dayanak noktası işte bir tür
konspiratif azınlık örgütü ve onun şeytani lideri tarafından çalınmış
olan Şubat’ın toplumsal ve siyasal meşruiyeti anlatısı var.
Burada biraz tabii farklı düşünmek gerektiği kanaatindeyim ben
kişisel olarak. Şubatı ile Ekimi ile Rus Devrimi dediğimiz şeyin ya da
Sovyet Devrimi demenin daha doğru olduğunu düşünüyorum. O da küçük
harfle sovyet büyük harfle değil. Bir arkadaşım bahsetmişti genç
kuşaklar arasında çok yaygınmış sovyet dendiğinde bunu sadece bir devlet
olarak düşünüyorlar. Halbuki bizim açımızdan diye düşünüyorum ben; bu
Rus, Sovyet ya da 1917 Devrimi’nin en önemli şeyi bu küçük harfle sovyet
yani öz yönetim deneyimleri. Sonrasında tabii ki bu Sovyet demokrasisi
cılızlaşacak, zayıflayacak o ayrı bir tartışma konusu ama devrim
açısından özyönetim deneyimleri.
Ö: Bir çeşit şura kabul ediliyor. Belki bu vesile ile ufacık
parantez açayım. İran devrimine de bu vesile ile ilerde bir daha dönmek
gerekebilir. İlk bu Humeyni el koymadan önce çok ciddi bir şuralardan
oluşan bir çeşit İran Sovyet devrimi de oldu.
F: Gerçek toplumsal devrimlerde çok sık karşılaşılan
bir olgu. 1956’da Macaristan’da da söz konusu olan bu. Bu konsey ya da
şura ya da Sovyet dediğimiz özyönetim deneyleri açıkçası çok önemli ama
işte bu bir şekilde toplumsal bellekten kendisini hatta solcu olarak
gören insanların belleğinden bile silinmiş durumda. Bir not da düşeyim.
Bilgisayarda mesela şey yazarken dikkatimi çekmişti. Sovyet yazdığınızda
Türkçe ve küçük harfle yazdığınızda hemen düzeltiyor ya da altına
kırmızı çizgi çiziyor. Büyük yazdırıyor devlet ismi olarak.
"Sovyetin devletle özdeşleştirilmesi ironi"
D: Dolayısıyla aslında sovyetin devletle
özdeşleştirilmesi tam da varlık ve çıkış mantığını düşündüğünüz zaman
tarihin önemli ironilerinden bir tanesi. Söylediğiniz İranla ilgili şey
Rus Devrimi’nde şimdiden devam etmek için önemli. Neden? Çünkü hani biz
bir şekliyle bu devrimleri bugünden hatırlıyoruz ve bugün bizim için
anlamlı olan şeyleri öne çıkartmaya çalışıyoruz veya hatırlayanlar
üzerine yazanlar tamamen bugünkü politik ihtiyaçlarla korelasyon halinde
bir anlatı kuruyorlar. Foti’nin dediği Ekim Şubat arasındaki
karşılaştırmada aslında olgunun kendi yaşandığı sürece baktığımızda onun
içerisinde Şubatla Ekim kontrastından daha ziyade Şubat-Ekim ve
Kornilov arasında. Yani İran Devrimi’nde olduğu gibi her devrimde bir
taban örgütlenmeleri, özyönetim örgütlenmeleri mutlaka çıkar. Eğer tabii
o bir toplumsal, siyasal, gerçek anlamda bir devrimse. Bir yanda siyasi
örgütlenmeler vardır bir şekilde devleti fethetmeye çalışan. Bunlar
arasında bazen gerginlikler bazen uyumlar olur. Ama bunun dışında da her
zaman bir karşı devrim ve ordunun müesses nizamı tesis etmek için
müdahalesi orada hazır bekler.
Ö: Bu çok ilginç yani Fransız Devrimi’nde olduğu gibi mesela
ilk anayasaları çok net olarak hatırlıyorum kadınların oynadığı muazzam
önemli rolü ön plana çıkaran şahane bir anayasaları vardı. Onu silip
attılar. Humeyni gelince bitti o iş.
D: Evet çünkü her devriminde onun kendi içinde bir
tarihi var ve onu bütünlüğü içerisinde ele almadığımızda daha sonra
baktığımızda hatırladığımız şeyler bu Şubat-Ekim. Onun için şeye de
değinilebilir. Bu Şubatla Ekim arasında bir karşıtlıktan ziyade aslında
Şubat Ekim karşısında Kornilov gibi başka karşıtlıklar var.
"Şubat kanlı bir devrimdir. Ekimde kan filan yoktur."
F: Tabi o çok önemli bir başlık. Çünkü hani bir
Ekim’in alternatifi biraz önce bahsettiğim gibi bir parlamenter
cumhuriyet, Kerenski figürü müdür? Ya o dönemin tanıkları dahi Miliukov
gibi liberal Kadetlerin en önemli liderinin bile aslında söylediği şu,
figürleştiriyor tabii. Lenin’in alternatifi Kornilov diyor bütün dönem
açısından. Ya karşı devrimci bir restorasyon süreci yaşanacak ya da
devrimin bütünlüğü o, Şubatla ortaya çıkan gerçek toplumsal siyasal
iktidarı simgeleştiren sovyet iktidarı ele alacak. Bu ikisi arasında bir
orta yol, iki tarafın da en olumlu yanlarını birleştiren orta yol somut
tarihe baktığımızda pek gözükmüyor. İlginçtir sağ giderek sağa kırıyor,
sol giderek sola kırıyor. Bütün bu toplumsal kutuplaşma dönemlerindeki
karşılıklı siyasal polarizasyon burada da işliyor. Şubatla Ekim arasında
kontrast koyanların belki atladığı nokta şu. Aslında Ekim Devrimi
dediğimiz şey, çok kabaca Ekim’de ne oldu diye baktığımızda… 2. Tüm
Sovyet Kongresi esas itibariyle iktidarı ben alıyorum der, yani çok
yasal ve meşru eylemdir. Zamanında bu argüman öne sürülmüştür. Aslında
kafalardaki modelin aksine Şubat kanlı bir devrimdir. Ekimde kan filan
yoktur.
Ö: Evet. Adeta doğal bir geçiş.
F: Doğal bir geçiş. Sovyet iktidarı zaten toplumsal
ve siyasal iktidar orda, diğerinin altı boşalmış. O diyor ki tamam ben
alıyorum geçici hükmet çekilin baylar diyor. Kadın bakan yok
hatırladığım kadarıyla. Çekilin diyor. Dolayısıyla Şubatla Ekim arasında
bir kesintiden ziyade aslında Şubat’la birlikte zaten olmuş olanın
adının konulması gibi bir süreç var. Sonraki süreçleri ayrıca tartışmak
gerekiyor. Bu iç savaş vs. onda bu işçi demokrasi ve sovyet demokrasisin
gerilemesi gibi bir sorun alanı var onu elbette tartışmak gerekiyor
devrimi tartışırken ama Ekim’de tamamen Şubat’ın ve Sovyet’in
yasallığının onun siyasal meşruiyeti içerisinde gerçekleşen böyle bir
“fesat”, tırnak içerisinde.
D: İsterseniz dinleyicilerimize bir hatırlatma
yapalım. Bir takım kişi adları filan kullanıyoruz. Üç haftadır bizi
dinleyenler varsa muhtemelen onlar daha net anlamışlardır. Şubatla Ekim
arasında Kornilov Rus ordusunun önemli bir generali hem Nisan ayında
küçük bir girişimde bulunmaya çalışıyor, Nisan krizinden bahsetmiştik,
daha sonra da Ağustos ayının sonunda sovyetlerin genelleşmesi,
yaygınlaşması, kitleselleşmesi ve zamanla Bolşevikleşmesine karşı
özellikle Kerenski geçici hükûmetin cevaz vermesi ile birlikte bir karşı
devrimci, askeri darbe gerçekleştirmeye çalışıyor. Ondan bahsediyoruz.
F: Kornilov aslında monarşist tabii cumhuriyetçiyi
oynuyor sonraki zaman diliminde. Onun çok güzel sözleri var o dönemde.
Rusya’nın yarısını yakmak gerekse bile onu kurtaracağım, Rusya’nın
yarısını yakarak kurtaracağım diyor. İlginç yani. Muhtemelen Ekim
olmasaydı, çünkü Kornilov Temmuzdan sonra da kilit figür, bugün
İtalyanca bir tarih içerisinde faşizm dediğimiz melaneti İtalyancadan
devşirilmiş bir sözcük diye tanımlıyoruz, muhtemelen Ekim olmasaydı biz
faşizm dediğimiz maleneti Rusçadan almış bir terimle karşımızda
olacaktı.
D: Aslında buna bakmak için yine Rus tarihine de
bakabiliriz. 1905’e gittiğimizde Lenin biliyorsunuz 1905’i 1917’nin
kostümlü provası olarak nitelendirmişti ki literatürde de bu çokça
Türkçe’de de bugün çıkan kitaplarda bulunması mümkün bir tanımlamadır.
1905 devriminin de sonlanması aslında Kornilovvari bir karşı devrimin
1906- 1907 sürecinde, ondan biraz bahsetme fırsatımız olur, Stolipin
örneği ile, gerçekleştiren müdahalesi ile nasıl yozlaştığı, o zaman
ortaya çıkmış sovyetlerin nasıl gündemden kaldırıldığını, 1905 deneyimi
de bir şekilde bize aslında gösteriyor. Ki orada Kerenski’nin de
olduğuna dair anlatılar var.
F: Stolipin bugün Rusya’da çok beğenilen ve öne sürülen bir figür bu arada.
Ö: Öyle mi?
F: Bu Rusya’da çok ilginç tabii. Böyle Çar ve Çariçe
ve ailesi aziz ilan edilmiş durumda. Esas mesela bir tür Putin tabii
kendisi de bir tür çar ve devlet geleneğinin bir tür cisimleşmiş hali
olduğu için devrim mevrim meselelerinden ziyadesi ile korkan…
"Bolşevikler sovyet meşruiyetine dayanarak büyüdü"
Ö: Zaten ruhanilist eğilimler bu tür tek adamlarda çok
benimsenen bir şeydir. Bir çeşit kendini Napolyon’un bonopartizmi de bu
şekilde.
F: Yakın örneklerimiz de var. Bu şeyin çeşitli
tarihsel figürlerin siyasal güç, siyasal iktidar ilişkileri değiştiğinde
nasıl yeniden model olarak kabul edilmesinde ilginç bir örneği.
Konumuza geri dönmek gerekirse bugün çok çeşitli yerlerde ana akım
yayınlarda de Ekim Devrimi’nin 100. Yılında çıkan New York Times,
Guardian’da çıkan yazılarda bile şey okuyabiliyoruz bazen, Kerenski
aslında kaçırılmış bir fırsattı, geçici hükümet şöyle yapsaydı başarılı
olabilirdi. Şöyle yapsaydı derken de açık açık yazılıyor. Lenin
geldiğinde iki tane kurşun sallansaydı, tutuklansaydı gibi böyle aslında
biraz da devrim tarihini okuduğunuzda o dönem içinde uçuk olan, çünkü o
dönemde her ne kadar ilk başta tabii ki Bolşevik parti daha azınlık
gibi gözükebilecek parti ama o devrimin siyasal meşruiyetine dahil olan
parti. Onu dışlayamıyorlar. O da o ailenin o devrimin adına konuşan
büyük ailenin bir parçası ve zaten o aile içerisinde o büyürken
diğerleri küçülecek; Menşevikler, Sosyalist Devrimciler parçalanacaklar,
bölünecekler. Bunun önemli bir nedeni şu; Bolşevikler aslında çeşitli
sapmaları olsa da 1917 yılı içerisinde sürekli olarak bu küçük harfle
sovyet meşruiyetine dayanarak büyüyorlar, ona basıyorlar ayaklarını,
onun adına konuşma iddiası ile ortaya çıkıyorlar. Diğer siyasal
fraksiyonlar ise giderek o sovyet yasallığı, meşruiyetinden çıkıp başka
bir şey oluyorlar önce hükümet kabine vs. Kornilov ve Beyazlara kadar
ilerleyecek bir yalnızlaşma tecrit olma hali var.
D: Zaten geçen hafta da biraz ona değinmeye
çalıştık. Bir, hani monolitik ve tek bir süreç yok 1917 boyunca ve Lenin
Nisan ayında öldürülse bile benzer bir hal yaşayabiliriz. Çünkü tarihte
kişiler çok önemli roller oynayabilirler ama tamamen belirleyiciliği
onlara atfetmek zaten devrimler tarihinden biraz uzaklaşmakla ilgili bir
şey. Lenin geldiğinde Nisan ayından burada da değinmeye çalıştık
Ağustos ayına kadar kendi partisinde bile görüşleri çok taraftar
bulmayan, kendi tezlerini ikna etmek için çok fazla çaba sarf etmesi
gereken bir şahsiyet. Elbette çok prestijli ve süreç üzerinde etkisi
var. Ama ilk başta Bolşevik kadroların önemli bir bölümüyle mücadele
etmek zorunda kalıyor, liderliği sorgulanmıyor olmasına rağmen.
Aslında yaşanan devrimci süreç özellikle sovyetler ve aşağıdan gelen
özyönetim ve taban örgütlenmelerinin zorlaması ile aslında bu özyönetim
örgütleri Bolşevikleşiyor ve solculaşıyor ve radikalleşiyor. Diğer
örgütlerin biraz daha resmin dışına doğru çıkmasına büyük sebep de tam
da Kerenskileşmeleri geçici hükümetleşmeleri. Geçici hükümette bakan
olmaya başlamalarıyla beraber yani sağcılaşmalarıyla beraber
Bolşeviklerin önü açılıyor. Bunun için Kerenski kaybedilmiş bir
fırsattır diyenler aslında bu bağlamdan koparak kendi düşüncelerini bir
şekliyle 1917’ye giydirmeye çalışıyorlar. Çünkü Kerenski’yi tarih dışına
atan devrimci sürecin ve kitlelerin o zamanki tarihinin kendisi.
"Devrim nasıl karşıtına dönüştü?"
Ö: Belki şeyi de Doğan ileride bir programda birazcık
tartışma fırsatı buluruz. Yani bu sovyetlere kendini yerleştiren, baz
olarak anlayış biraz önce Foti Benlisoy’un söylediği daha sonra nasıl bu
demokrat geniş tabanlı hareket olmaktan çıkıp, mesela Stalin’e kadar
giden o diktatöryel şeyi nasıl kazandığını da masaya yatırabiliriz.
F: Bu tabii uzun bir tartışma ama muhakkak yani
Ekimin 100. Yılında bunu konuşuyor olmalıyız. Bence kişisel olarak temel
soru şudur. Ekim gibi ben hani 1917 Şubatı ile Ekim devrimi birçok
devrim gibi dünya tarihinin önemli ne diyelim en büyük belki demokratik
hadiselerinden bir tanesinin nasıl kendi karşıtına döndüğünü, nasıl
kendi iddialarıyla bir çelişki içerisine sürüklendiği ve bunun
içerisinde bir karşı devrimci süreç yaşandığı meselesi ile hesaplaşmakta
önemli bir başlık olduğunu açıkçası dediğiniz gibi düşünüyorum.
Ö: Fırsatımız olur diye ümit ediyorum bunu masaya yatırmaya.
D: Tam bu devrimler tarihinde 1917’nin yeri
tartışılırken şeyi de hatırlamak lazım bildiğimiz. İngiliz devrimini,
bugün İngiliz Devrimi’ni ne yapar dediğimizde bugün en demokrat sol
kesimde bile akla Cromwell gelir, oysaki Kazıcılar ve Eşitleyicilerin
gelmesi gerekir. Fransız Devrimi’ni düşündüğümüzde akla Robespierre veya
Napolyon gelir. Bunlar aslında başka bir evreleridir bu devrimlerin.
Ö: Aynen ben de onu söyleyecektim. Yani Glorious Revolution, şahene devrim dedikleri Cromwell değil herhalde.
D: Cromwell bile hatta o devrime ihanetlerden bir tanesi tam da. Ve
Rus Devrimi’nde de çok fazla toplumsal ve siyasal aktör var. Bizim bugün
uzaktan baktığımız tepenin görünen şeyleri. Onun için oradaki daha
farklı eğilimleri, dinamikleri ve özellikle aşağı sınıfların ve halk
yığınlarının oluşturdukları iktidar odakları, demokrasi pratiklerini göz
önünde bulundurduğumuz zaman bu tarih üzerinde bir şekliyle durmamız
gerekiyor.
Ö: Çok iyi olur. Yavaş yavaş bitirelim mi?
Devrimle ilgili iki kitap
C: Bitirelim ama şöyle bir kısıma da başlıyoruz.
Ekim devriminin 100. Yılıyla alakalı çıkmış olan ya da yeni çıkan birçok
güzel kitap var. Benim elimde şimdi iki tane kitap var. Ben de fırsat
bulundukça programın içerisinde değinmeye çalışacağım bu kitaplara.
Bunlardan bir tanesi bizim programlarımızla adaş olan Yordam kitaptan
çıkan 100. Yılında Ekim derlemesi. Hazırlayan Gökhan Atılgan. Birçok
konu üzerinde farklı başlıklar taşıyan yazıyı ve makaleyi görebilmek
mümkün. Nazım Hikmet’in Kışlık Saray adlı şiiriyle başlayıp Edward
Hallett Carr’ın Rus Devrimi ve batı makalesiyle devam ediyor. Neil
Faulkner var Cem Eroğlu Ekim devrimi ve devlet sorunu başlığı taşıyan
yazısıyla beraber var. Birçok bölümde birçok konu ile alakalı bir
derleme kitap olarak nitelendirebileceğimiz bir kitap bu. 100. Yıla özgü
olarak yayınlanmış. Yordam kitaptan çıkmış olan bir kitap.
Diğer kitap ise okumaya başladım ama isteyerek biraz yavaş yavaş
gittiğim bir kitap. Benim daha önce bilim kurgu kitaplarından tanıdığım
China Mieville’nın Ekim adlı kitabı yeni yayınlandı ve çok kısa sürede
Türkçe’ye çevrildi. Ayrıntı yayınlarından çıktı bu kitap da. China
Mieville Hugo ve Nebula aynı zamanda Arthur Clark ödüllerini almış bir
bilim kurgu yazarı, aynı zamanda akademisyen. Uluslararası hukukun
Marksist teorisi üzerine bir doktora tezi vardı ve hala ders vermekte.
Aynı zamanda dediğim gibi bilimkurgu yazarı. Spekülatif kurgu üzerine
kitapları bulunuyor. Streetbank üzerine çeşitli kitaplar çıkarmış. Bu
yazdığı kitapta doğrudan Ekim devriminin hikayesini bir şekilde lirik ve
hikâye formatında anlatıyor. Çok ilginç şeyler var. Altını çize çize
okuyabileceğiniz kitaplardan bir tanesi. Burada çok ilginç bir anekdot
var, onu aktarayım müsaadenizle.
Sovyetlerin isminin nereden geldiğini anlatıyor, kısa bir hikâye ile
beraber. İsyanının tuhaf tetikleyicileri vardır diye başlamış. Ekim
1905, Moskova’da bir noktalama işaretleri meselesi devrim yılının son
eylemini ateşledi. Moskovalı matbaa işçileri harf başına ücret
alıyorlardı. Şimdi Stin yayınevi çalışanları noktalama işaretleri için
de ödeme talep ediyorlardı. Bir sempati grevleri dalgasını harekete
geçiren esrarengiz bir ortogratif isyan olarak nitelendirmiş bu durumu.
Bu matbaacıların grevini fırıncılar ve demiryolu işçileri ve bazı
bankerler desteklemişler. İmparatorluk balesinin dansçıları gösteriye
çıkmayı reddetmişler. Fabrikalar ve dükkanlar kapanmış. Tramvaylar
hareket etmemiş. Avukatlar davalara katılmamış, jüri üyeleri davaları
dinlememişler. Demiryollarında tüm tren hareketleri durmuş. Ülkenin
demirden damarları tamamen donmuş. Bir milyon asker Mançurya’da mahsur
kalmış. O zaman da bir savaş var. Grevciler emeklilik, düzgün maaş ve
özgür seçimler, politik mahkumlar için de genel af ve yine temsili bir
kurum talep etmişler. Kurucu meclis demiş Mieville buna. 13 Ekim’de
Menşevikler’in inisiyatifi ile yaklaşık 40 işçi temsilcisi Sosyalist
Devrimciler, Menşevikler ve Bolşevikler St Petersburg teknoloji
enstitüsünde toplanmışlar. İşçiler onları her 500 işçi için 1 kişi
olarak seçmiş. Toplantılarına konsey kelimesinin Rusçası olan sovyet
adını vermişler. Ardından da sovyetler birliği denilen programın başında
bahsettiğimiz küçük s’ler ortaya çıkmış. China Mieville’nın kitabı da
Ayrıntı Yayınları’ndan çıkmış ve Ekim Devrimi hikayesini oldukça akıcı
bir dille anlatıyor.
D: Zaten kendisinin bir fiction yazarı olması ve
Sovyetolog olmamasına rağmen Batı’da Verso gibi çok prestijli bir
yayınevinden kitabın basılması Sovyetolog birçok araştırmacının
eleştirisini de okuduğumuzda bu mesele üzerine çalışanlar tarafından da
çok muazzam bir metin olarak görülüyor. Bundan dolayı da okuyucuların
rahatça meseleye giriş için ele alabilecekleri kitaplardan bir tanesi.
Ö: Foti bir kitaptan daha bahsediyordu.
F: Yine Ayrıntı yayınlarından çok yakın zamanda
çıkan Volin’in Bilinmeyen Devrim’i. O şu açıdan ilginç o devrimin
bilinmeyen derken kastettiği aslında yine devrimin önemli aktörlerinden
bir tanesi olan daha anarşist hareket. Rusya’da Narodnikler içerisinden
çıkan Anarşist hareketin hem büyük figürleri hem ciddi bir tarihi var. O
hareketin çeşitli boyutlarını anlatıyor. Biraz işte Bolşeviklerle
netameli olan yanlarını hem uzak hem yakın olan yanlarını. Onlarla
girdikleri aşk nefret ilişkisi var devrim süreci içerisinde 17-18-19’da
çeşitli safhaları olacak. Biraz onları da anlattığı ilginç bir tabii
devrimin pek bakmadığımız belki bilmediğimiz yönünü de ortaya koyan
kitap yeni çıktı. Erden Akbulut çevirisiyle Ayrıntı yayınlarından yeni
çıktı.
Ö: Bu şeyi de hatırlatalım bitirmeden önce.
Bu programların deşifre edilmiş hallerini daha sonra hem Açık Radyo’nun
internet sitesinden hem de bianet’ten yayınlama imkânı bulacağız.
C: bianet bize doğrudan destek olacak ve yazılı halleri de her iki sitede bulunacak.
D: Teşekkür ediyoruz kendilerine. Bu konuya girmemiz
iyi oldu. Çünkü ilk programda da Rus Devrimi içerisindeki farklı
aktörlerden ve politik gruplardan bahsetme imkânımız olmuştu. 1917
içerisinde sadece Bolşevikler değil birçok politik gelenek, Marksizm
içerisinde Marksizm dışında da Anarşizm gibi bahsetmiştik. Haftaya da
şimdiden haber vermiş olalım 1917’ye giden süreçte tam da bu farklı
ideolojik dünyaları ve yolları bir şekliyle irdelemek için Ateş Uslu
arkadaşımız bize misafir olup, bu farklı politik tartışmalar üzerinden
bir tartışma imkânı bulmamızı sağlayacak. Bir de yarın Tarih Vakfı’nın
gerçekleştireceği Perşembe konuşmaları var, bizi sürekli dinleyen
seyircilerimiz aşinadır, Tarih Vakfı’nda iki haftada bir Vangelis
Kechriotis adına Perşembe Konuşmaları’nda 1917’yi konuşuyoruz. Yarın da
Masis Kürkçügil bize 1917’de Çarlık Rusya’sındaki milliyetler sorunu ve
1917 üzerine yani çevre halklarının 1917’den ne bekledikleri, nasıl
katıldıkları ve ne buldukları üzerine bir sunuş yapacak.
F: O çok önemli bir konu. Aslında biz Rus Devrimi
derken belki de hata yapıyoruz. Biraz da Rus şovenizmi yapıyoruz. Rusya
bir halklar hapishanesi olarak... Devrimin Şubat’ı ile Ekim’i ile
devrimin önemli aktörüdürler. Rus Devrimi dediğimizde biraz o devrimi
milli ve yerli kılmış oluyoruz.
Ö: Daraltmış oluyoruz evet. Eminönü’nde değil mi yeri de?
D: Evet Tarih Vakfı Eminönü’nde. Galata köprüsünün
yanında. Marmara Belediyeler Binasına 18.30’da gelirlerse Masis
Kürtkçügil’in çevre halkların 1917’den ne bekleyip ne buldukları üzerine
bir konuşma dinleme fırsatı bulurlar.
Ö: Peki o zaman ne çalarak bitiriyoruz.
F: Eski bir Bolşevik şarkısı. 18 ya da 19’dan
devrimin şey zamanlarından. Bolşevik evi terk ediyor ya da evden
ayrılıyor diye çevirebileceğimiz bir şarkı. Muhtemelen şey şarkısı iç
savaş içerisinde işte Kızıl Ordu'ya katılan bir Bolşevik var. Onun işte
böyle bir coşkulu şeyini dinleyeceğiz. Bolşevik’in kızıl orduya katılışı
ve evinden ayrılmak durumunda kalışı savaş dolayısıyla.
Ö: Çok teşekkür ederiz. Foti Benlisoy da konuğumuzdu bugün.
Haftaya programla devam edeceğiz. Biz de çıkışımızı yapalım. Açık
gazeteyi bu şekilde bitiriyoruz. Bendeniz Ömer Madra. Can Tombil ve
Selahattin Çolak’la oluşan ekipleydiniz. Emre Gümüşel de bizi destek
veriyordu. Bizi dinlediğiniz için teşekkürler hepinize günaydın!
C: Günaydın!
D: Günaydın! (HK)
Not: Söyleşinin 5. bölümü 13 Aralık 2017 Çarşamba günü yayınlanacak.
Yorumlar
Yorum Gönder