100. YILINDA EKİM DEVRİMİ SÖYLEŞİ DİZİSİ 7 1917 ve Karşı Devrim
İstanbul - BİA Haber Merkezi
27 Aralık 2017, Çarşamba 00:01
Açık Radyo'da yayınlanan “100. yılında Ekim Devrimi”
adlı dizi söyleşinin yedincisinde 1917 Bolşevik Devrimi üzerinden “karşı
devrim” kavramı masaya yatırıldı.
Yayın tarihi - 20 Aralık 2017
Bu hafta programımızın ilk bölümünde karşı devrim iddialarını
değerlendirdik. Programın ikinci yarısında da 1917’de söz, yetki ve
karar hakkı için ortaya çıkan taban örgütlenmeleri olan Sovyetlerin,
fabrika komite ve konseylerinin, işçi, milis ve muhafızlarının Ekim
Devrimi’nden sonra güç ve önem kaybetmelerinin de bir karşı devrim
olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği üzerinde durduk.
Karşı Devrim, devrimin mütemmim cüzü yani ayrılmaz parçasıdır.
Devrimler tarihinin devrim gibi önemli bir olgusudur. Bundan dolayı bu
hafta programımızda devrimlerin nedenleri, şartları, süreç ve
sonuçlarının yanında bir başka önemli konu olan Karşı Devrim olgusunu
konuştuk. Her devrime ilişkin politik tartışma ve analizler devrim gibi
karşı devrimin de tanımlanması ve tespit edilmesinde farklılıklar
yaratır.
Farklı politik pozisyonlar farklı yorumlara yol açar. Kimi yorumlarda
Ekim Devrim’i bir karşı devrim olarak vurgulanırken kimi
değerlendirmeler Ekim’i 1917’deki devrimin zirvesi veya nihayetlenmesi
olarak okuyabilir.
Yine Şubat Devrimi’nden sonra Nisan ayında geçici hükümetin kararları
ve girişimleri, General Kornilov’un Ağustos ayında gerçekleştirdiği
darbe girişimi önemli karşı devrim girişimleri olarak
değerlendirilebilir. Keza 1917 sonrasında yaşanan ve 1918-1922 yılları
arasında gerçekleşen iç savaş, yani Beyazlar ile Kızıllar arasındaki
mücadele de 1917 devrimine karşı ortaya çıkan bir karşı devrim girişimi
olarak değerlendirilebilir. Diğer yandan yine Stalin’in iktidarı da
birçok kesimce karşı devrim olarak kabul edilmiştir.
Programımızda bu farklı karşı devrim iddialarını değerlendirdik.
Programın ikinci yarısında da 1917’de söz, yetki ve karar hakkı için
ortaya çıkan taban örgütlenmeleri olan Sovyetlerin, fabrika komite ve
konseylerinin, işçi milis ve muhafızlarının Ekim Devrimi’nden sonra güç
ve önem kaybetmelerinin de bir karşı devrim olarak değerlendirilip
değerlendirilemeyeceği üzerinde durduk.
(100. Yılında Ekim Devrimi - Tarih Vakfı’nın Katkılarıyla)
Can Tombil: Açık Gazete devam ediyor. 100. Yılında Ekim
Devrimi programıyla karşınızda olmaya devam ediyoruz. Bu arada bu
beğenilen cingıl için Barış’a ve hem de aynı zamanda bianet’e bu
konuşmalarımızı transkripte edip sitelerinde yayınladıkları için
teşekkür ederek başlayalım. Hoş geldiniz efendim bu arada.
Doğan Çetinkaya: Hoş bulduk.
C: Ömer Madra bugün yanımızda yok ama biz tam kadro olmasak
da devam ediyoruz programımıza. Konumuzdan bahsedebilir miyiz acaba?
Nerede kalmıştık?
D: Evet bugün biraz daha netameli bir konu üzerinde
duracağız. 1917 devrimleri ve karşı devrim mevzusunu konuşacağız. Karşı
devrim bildiğiniz gibi devrimler tarihinde her devrimde o devrimin
mütemmim cüzüdür. Yani onun ayrılmaz bir parçasıdır. Herhangi bir
devrimden bahsettiğimiz zaman onunla ilgili bir karşı devrimden de
bahsetmek hemen hemen kural gibi bir şeydir. Onun için bugün burada çok
tartışmalı olan, nerede nasıl ne şekilde başladığı kendisi tartışma
konusu olan karşı devrim üzerinde duracağız.
C: Evet. Doğrudan başlayalım.
D: Aslında bu programa başlarken biraz üzerinde
durmuştuk ve o çerçevede gitmeye çalışmıştık. Devrimler tarihini
incelerken biz genelde kısa süreli nedenler üzerinde ya da o devrimin
şartlarını oluşturan uzun vadeli sebepler üzerinde durduğumuzdan
bahsetmiştik.
Bu devrimi ele alırken de biraz onun üzerine gitmiştik hem devrim
öncesi yapısal iktisadi, sosyal, politik gelişmeler üzerinde durmuştuk.
Fikri hareketler, ideolojilerin ortaya çıkması üzerinde durmuştuk.
Daha sonra devrimi incelerken yine devrimin içinde yer aldığı süreç,
devrimin ne şekilde ortaya çıktığı ve devam ettiğini konuşmuştuk.
Aslında daha önce dediğimiz gibi devrim olarak bilinen anlar daha çok
dikkatimizi çeker.
Bir de devrimlerin ne gibi sonuçlar doğurduğu ve bunun
değerlendirilmesi de o devrimin özellikle nitelendirilmesinde,
tanımlanmasında, analiz edilmesinde, çok ciddi önem teşkil eder.
Bu sonuçlarla ilişkin olmak üzere bir de karşı devrim mevzusu vardır.
Hem devrim ortaya çıktıktan sonra o süreç boyunca ortaya çıkan siyasi
olayların içerisinde bir takım devrim karşıtı oluşumlar, politik
hamleler mevzu bahis olduğunda biraz konuşulur. Hem de o devrimin nerede
bitirileceği tartışması çerçevesinde de karşı devrim mevzusu
gündemimize gelir.
Bundan dolayı 1917 devriminin de nerede bittiği veya 1917 devrimine
karşı bir karşı devrim gerçekleşip gerçekleşmediği de önemli bir
tartışma konusu.
Aslında bundan bir ölçüde daha önceki programlarımızda bahsetmiştik.
Örneğin 1917 Şubat Devrimi’nden sonra ortaya çıkan ikili iktidar, geçici
hükümet ve Sovyetler merkezi olmak üzere, Nisan ayında Şubat
Devrimi’nde ortaya çıkan geçici hükümetin iktidarını tahkim etmek için
yaptığı birtakım girişimlerden bahsetmiştik.
Savaşı devam ettirme anlamında olsun, Sovyetlerin etkisini, yetkisini
kırmak adına yaptığı girişimlerden bahsetmiştik geçici hükümetin. Yine
Nisan ayında, Temmuz Ağustos, Eylül aylarında üst rütbeli askerlerin,
özellikle ordunun müesses nizamı yeniden geri getirmek, Çarlık
iktidarını belki ya da en azından geçici hükümetin iktidarını yeniden
iktidar kılmak, muktedir etmek için yaptığı girişimlerden bahsetmiştik.
Özellikle Kornilov darbesinden bahsetmiştik. Aslında bu Kornilov’un
girişimleri, askeri girişimler biraz karşı devrimi anlamak açısından
önemli demiştik.
Özellikle üçüncü programımızda bunun üzerinde bayağı ayrıntılı
durmuştuk. Daha sonra yine geçen hafta ben 1917’nin sadece 1917 ile de
sınırlı kalmayacağını, 1917 devriminin de çeşitli safhalardan geçtiği
üzerinde durmuştum, hatırlarsanız. 1917’den sonra özellikle 1918, 1921
veya 1922 arasında bir kanlı iç savaşın ortaya çıktığını, burada
milyonlarca insanın hayatını kaybettiğini, bu iç savaş süresince de
Kızıllarla yani 1917 Ekiminde iktidarı almış olan Bolşevik rejimle daha
sonra oluşacak rejimle buna karşı çıkan Beyazlar arasında bir İç Savaş
olduğundan bahsettik. Bu Beyazların da aslında yürütmüş oldukları
mücadele bir karşı devrimci girişim.
1922 yılında nihai olarak Bolşeviklerin bu karşı devrim girişimini,
iç savaş haline dönüşmüş karşı devrimci girişimi yenilgiye
uğrattıklarından bahsetmiştik ve 1922’den itibaren de Sovyetler Birliği
denilen ülkenin tam anlamıyla kurulmaya, inşa edilmeye başladığını ve
1923 ile 1929 arasında da NEP adı verilen bir dönemin geldiği, yeni
ekonomi politikalarının, biraz işte piyasaya cevap veren, mülkiyeti bir
şekliyle sınırlı da olsa tanıyan bir dönemin yaşandığından bahsettik.
1928 yılında da bunun alınan bir siyasi karar ile sona erdirildiğini
söyledik. 1929’dan itibaren bir kolektivizasyon, sanayileşme bizim
Stalin dönemi olarak bildiğimiz bir dönemin ortaya çıktığını tespit
etmiştik. Şimdi bu tarih silsilesi içinde Kornilov’dan başlamak üzere
birçok karşı devrim olgusunu tespit edebiliriz. Gerek İç Savaş’ın
kendisi zaten karşı devrimci bir girişim çok net. NEP’in kendisini çok
ciddi bir geri adım olarak tanımlayıp, devrim, sosyalizm, komünizm
ilkelerinden vazgeçmek olarak tanımlayıp bunu da bir karşı devrimci
eğilim olarak tespit edebiliriz. En azından bu eğilimde olan çalışmalar
ve politik eğilimler var. 1929’dan sonra uygulanan Stalinist
politikaları da karşı devrimci olarak tanımlayabiliriz. Bu aslında
politik olarak politik spektrumun neresinde durduğunuzla ilişkin bir
tanımlamayı gerektirir. Bundan dolayı karşı devrimi nerede
tanımladığınız sizin bu devrime ilişkin ya da en genel anlamda nasıl bir
politik pozisyonunuz olduğu ile doğrudan ilişkili bir durum.
C: Soracağım sorunun aslında cevabını almış oldum. Temel bir
soruydu benim sormak istediğim soru. Karşı devrim, siyasi manevra,
devrim karşıtı hangi manevralar karşı devrimci olarak nitelendirilebilir
hangileri nitelendirilemez gibi bir soru çıktı şu anda benim aklımda.
D: Aynen. Bundan dolayı karşı devrimi sağdan da
tanımlayabilirsiniz. Soldan da tanımlayabilirsiniz. Geçtiğimiz
programlarda üzerinde durmuştuk. Bizatihi Ekim Devrimi’ni darbe olarak
nitelendiren önemli bir anti-komünist soğuk savaş literatürü olduğundan
bahsetmiştik.
Örneğin bu literatürün önemli bir kısmı Ekim Devrimi’nin kendisini
1917’de ortaya çıkan devrimci iradeye karşı yapılmış bir darbe, bundan
dolayı da bir karşı devrim olarak tanımlayabilmiştir. Oysa ki politik
spektrumun solunda yer alıyorsanız bu anlamda Ekim’i bir darbe olarak ya
da karşı devrim olarak görmezsiniz.
Ondan önce ortaya çıkan ordunun, Kornilov isyanının devrim
karşısındaki hareketini bir karşı devrim olarak tanımlayabilirsiniz. Ben
bugün biraz aslında 1917’ye ilişkin karşı devrim tartışmasını biraz
soldan, sol içerisindeki bir tartışma olarak yapmak istiyorum.
Yani 1917’yi sahiplenen ve 1917’ye daha hayırhah bir gözle bakan
cenah içerisinde nasıl bir tartışma yürütülmüştür veya yürütülebilir
onun üzerinde durmak istiyorum.
Aslında yine geçtiğimiz programlarda altını çizmiştik. Her devrimle
birlikte bir takım temel gelişimler ortaya çıkar. Örneğin büyük bütün
devrimlerde bir takım temsili kurumlar otaya çıkar.
Örneğin İngiliz, Fransız, Rus devriminde parlamento gibi Osmanlı İran
örneklerinde meclis olduğu gibi Rusya’da Duma olduğu gibi bir takım
temsili kurumlar ortaya çıkar. Yani oy mekanizması ile bağlantılı
olarak, bizim bugün daha çok parlamenter demokrasi olarak bildiğimiz
kurumların ortaya çıktığı kurumların zuhur ettiğini görüyoruz.
Bununla birlikte ama asıl devrim tarihi için anlamlı olan bir takım
yeni iktidar odakları ortaya çıkar ve devrime asıl rengini veren, onu
bir toplumsal devrim haline dönüştüren de bu yeni iktidar odaklarıdır ki
orada çok daha farklı bir katılım ve temsiliyet söz konusu. Hatta
temsiliyet değil, katılım söz konusudur. Çünkü bu ortaya çıkan iktidar
odakları, yeni kurumlar kitlelerin, aşağıdakilerin, ezilenlerin
katılabildikleri, kendilerini ifade edebildikleri, kendilerini
gerçekleştirebildikleri kurumlardır.
Mesela İngiliz devriminde parlamentonun yanında veya karşısında
politik sürece göre değişmiştir. New Model Army dediğimiz yeni model
ordu ki özellikle aşağıdakilerin, daha devrimci fikirlerin hayat
bulabildiği bir kurum olarak ortaya çıkmıştır.
Yine Fransız devrimlerinde komünler önemlidir. Paris komünü bunun en
ileri örneklerinden bir tanesidir. Rus örneğinde de -daha önce ikili
iktidar çerçevesinde konuşmuştuk- Sovyetler bir kurum olarak ortaya
çıkmıştır. Yani Rus devrimlerinde Duma bir iktidar odağı olarak
çıkmışken 1905 sonrası özellikle Sovyetler de onun karşısında bir
iktidar odağı olarak ortaya çıkmıştır.
Şimdi aslında karşı devrim tartışmasını biraz bu ezilenlerin ve
aşağıdakilerin katıldıkları tabandaki iktidar odaklarının konumuna göre
tanımlamak gerekiyor biraz. Yine geçtiğimiz programlarda üzerinde
durmuştuk, Sovyet salgınından bahsetmiştik. Yerel Sovyetlerin, yani
birçok alanda kitlelerin kendi kararlarını iktidar olmalarına vesile
olan fabrika konseylerinden, işçi konseyleri, işçi milislerinden
bahsetmiştik. Yani daha çok taban demokrasisi olarak bugün ifade edilen
birtakım kurumlardan bahsetmiştik ve bunların çok ciddi bir şekilde
1917’de yaygınlık gösterdiğini ve kitlelerin iktidar ve söz/yetki/karar
sahibi oldukları durumlar olduğunu vurgulamıştık.
Aslında karşı devrimi bugün bir şekliyle bunlar üzerinden tanımlamak
gerekiyor. 1917 boyunca sürekli gelişen, kitleselleşen ve aslında 1917
Ekim’inde de Bolşevikleri iktidar yapan, iktidar olmalarını olanaklı
kılan bu Sovyet olgusu, bu fabrika komiteleri, yerel Sovyetler, işçi
milisleri, kızıl muhafızlar gibi işçi sınıfının, taşrada köy
komünlerinin, köylü sınıfının, askerlerin oluşturdukları iktidar
aygıtlarının ne şekilde devam ettikleri karşı devrim tartışması
açısından anlamlı.
Yani 1917 Ekim’inde Bolşeviklerin iktidar olmasında daha önceki
programlarda çok fazla üzerinde durmuştuk mümkün kılan aslında bu
gelişen ve kitleselleşen taban demokrasisi olduğundan bahsetmiştik.
1917’den sonraki tarihte aslında bunların başlarına ne geldiği, bunların
ne hale girdikleri ve ortaya çıkan yeni ülkenin, yeni düzenin ne
şekilde devam edeceğini tayin eden olgunun da aslında bunların ne
olduğuyla doğrudan ilgili olması hususu üzerinde durmak gerekiyor.
C: Bu tartışmada galiba sovyetlerin sonuna kadar devam ediyor.
D: Elbette ki. Yine devrimler tarihinde çok fazla
aşina olduğumuz bir durum bu temsili kurumlar ve yeni iktidar
odaklarının yanında, bu devrimlerin belli aşamalarında bir karşı
devrimle beraber restorasyon döneminin ve birtakım önemli muktedir
şahsiyetlerin ortaya çıktığını görüyoruz.
Yine İngiliz devriminde biliyorsunuz özellikle daha muhalif ve
tabandan gelen hareketlerin yenilmesi ile birlikte, orada işte
Eşitleyiciler, Kazıcılar gibi unsurlar vardır daha komünist bir düzeni
bir şekliyle savunan onların yenilgisinden sonra Cromwell gibi bir
şahsiyet ortaya çıkmıştır ve rejim üzerinde çok ciddi söz sahibi olan
bir tek adam figürü olarak çıkmıştır.
Keza yine Fransız devriminde Napolyon Fransız devrimi içerisinde
önemli bir şahsiyettir. Rus devriminde de Stalin belli bir dönemden
sonra diğer devrimlerde olduğu gibi ortaya çıkmış bir liderdir. Örneğin
Fransız devriminde, devrimin bitişi 1793 ile nihayetlendirenler vardır.
Konsüllerin, Direktuar’ın ortaya çıkması ile nihayetlendiren vardır veya
cumhuriyetin ortadan kaldırılıp imparatorluğun tekrar ihya edilmesi ve
Napolyon iktidarı ile ilişkilendirenler vardır. Bunun kendisi Fransız
devriminde de tartışmalıdır. Rus devriminde de bir şekliyle bu konu
tartışmalıdır. Yani Stalin’in iktidara gelmesi bir karşı devrim midir ya
da Sovyetler Birliği’nin 1991’de çökmesiyle mi acaba bir karşı devrim
gerçekleşmiştir? Bunun kendisi dediğim gibi bu tarihe hangi politik
pozisyondan baktığınızla ilgili oluyor doğrudan.
C: En merak konulardan bir tanesi de Stalin isimli aktörün,
Sovyetler Birliği’nin doğrudan kaderini belirlemiş olan kişinin 1917
devriminde ne olduğu, hangi tarafta, konumda olduğu?
D: Stalin Bolşevik partinin önemli şahsiyetlerden
bir tanesi. Daha önceki programlarda bahsettiğimiz gibi 1917 Şubat
Devrimi gerçekleştikten sonra, o da sürgünden Petrograd’a dönecek ve
süreç içerisinde Bolşevik partisinin her zaman önemli mevkilerinde
bulunacak politik şahsiyet olacak. Fakat Stalin’in Stalinist dönemle
ilişkili olarak iktidara gelmesi ve tek adam olarak her şeyi belirleyip
belirlemediğinin kendisi de bir tartışma konusu. Çünkü bugün her şeyi
belirleyenin tek bir adam ve onun siyasi anlayışı olarak da
tanımlayabiliriz ki bunu bu şekilde tanımlayan hem sağ hem solda önemli
çevreler var ama Stalin’i döneminin bir tezahürü, sonucu olarak gören
yine sağda da solda da önemli politik değerlendirmeler var.
C: Nasıl yani? Mussolini gibi Hitler gibi ya da Atatürk gibi…
D: Evet, bu liderlerin elbette ki tarihte oynadığı
role dair kendi kişiliklerin, kişisel hususiyetlerinin bir
belirleyiciliği vardır ama aynı zamanda bu şahsiyetler kendi çağlarının
ve toplumlarının da bir ürünüdür. Bugün geçtiğimiz programlarda
değindiğimiz revizyonist okul yani Rus devrimi daha bir toplumsal
zaviyeden değerlendirmeye çalışan ekoller bugün Stalin’i özellikle
1917’den sonra şekillenen toplumsal ilişkiler çerçevesinde
değerlendirmişti.
Stalinist düzenin kurulmasını özellikle 1917 devriminden sonra
gerçekleşen sınıf mücadelesinin, özellikle işçi sınıfının ortaya çıkan
devlet teşkilatında yükselmesi, bürokratlaşması, önemli mevkiler
edinmesi ve karşısında bulduğu özellikle NEP döneminde Bolşevikleşen,
Bolşevik partisine giren devlet aygıtlarında önemli yer edinen
entelektüel veya geçmişin burjuva sınıfından gelen şahsiyetlerine karşı
yürüttükleri bir sınıf mücadelesinin onları politik olarak ekarte etme
azminin bir temsilcisi ve sonucu olarak da analiz edilmekte bugün
Stalin.
Yani bütün toplum üzerinde tahakküm kuran bir kişisel iktidardan
ziyade zamanla devrimci ateşini kaybeden devrim süreci içerisinde oluşan
kurumlarda yükselmekte olan ve hızla bürokratlaşan özellikle genç
işçilerin yükselme azmi ile toplumsal çıkarlarıyla daha önceden devrimin
ilk aşamalarında özellikle NEP döneminde önemli mevkilere gelmiş
entelektüellerin taşrada zengin köylülüğün kentlerde eski burjuva
kapitalist sınıfından gelen şahsiyetlerin edinmiş oldukları mevkileri
onların elinden almaya çalışan alt bürokrat sınıfın yürüttüğü tasfiye
amaçlı sürecin bir sonucu olarak ele almak mümkün Stalin’i. Bundan
dolayı devrimin bir başka aşaması olarak da tarif edilebilir aynı
zamanda Stalin ama kurmuş olduğu devlet rejimi, yani devletin ortadan
kalkması sönümlenmesi gerekirken daha sofistike bir bürokrasiye dayanan
bir devletin ortaya çıkmasından dolayı bunun kendisini de bir karşı
devrim olarak adlandırabilir, tanımlayabilir, analiz edebiliriz. Ama
bunun yanında devrimin bir başka aşaması olarak da tarif edebiliriz.
Fakat 1917’yi 1917 yapan geçtiğimiz programlarda da üzerinden
durduğumuz husus aslında daha çok aşağıdakilerin söz ve iktidar sahibi
oldukları, muktedir, iktidar olmaya başladıkları kurumlar daha çok
komiteler, konseyler, milisler ve Sovyetlerdi. Karşı devrimi ve devrimi
bunlar üzerinden okumaya başlarsanız, bunların da aslında 1917’den hemen
sonra geri çekilmeye, güç kaybetmeye ve ortadan kalkmaya başladığını
görürsünüz. Bazılarının ortadan kalmaya bazıların da önemsizleşmeye ve
suskunlaşmaya başladığını görebiliriz. Özellikle 1917 bir işçi devrimi
veya işçi sınıfı adına gerçekleşen bir devrim ise en azından, onların
yaratmış oldukları en önemli kurumlardan bir tanesi fabrika komiteleri,
fabrika konseyleri. İşçilerin doğrudan üretim sürecini kontrol etmek,
fabrikaların kontrolü, üretim sürecinin kontrolünün bir temel talep
olarak ortaya çıktığını dile getirmiştik. Bu fabrika komitelerinde işçi
sınıfının çok ciddi bir deneyim elde ettiğini vurgulamıştık. Keza yine
milislerin, çünkü hem Marx’da hem de 19. Yüzyıl devrimler tarihinde
müesses nizam, düzenli ordu, daimî ordunun karşısında halk milislerinin
ortaya çıkması devrimin tanımlanmasındaki en önemli mihenk taşlarından
bir tanesidir. Rus devriminde de hızlı bir şekilde işçi milisleri ve
daha sonra bu işçi milislerinin dönüşmüş şekli olan kızıl muhafızların
ortaya çıktığını görüyoruz. 1917’yi aslında bir toplumsal devrim haline
getiren bu kurumlar Sovyetleri de iktidar kılan bu kurumlar. İkili
iktidar arasında merkez sovyetini de gerçek iktidar haline getiren
buradaki bu toplumsal dinamik, sınıf hareketi, sınıf mücadelesi. Tam da
1917 Ekim Devrimi’nde özellikle 1918 yılı içerisinde daha tam anlamıyla
İç Savaş bile başlamamışken bunların birçoğunun geri çekildiğini
konumlarını, iktidarlarını kaybetmeye başladığını görüyoruz…
Bu nasıl oluyor? Bu şöyle oluyor, örneğin fabrika komitelerinin işçi
konseylerinin doğrudan merkez ve parti tarafından kontrol edilen
sendikalara bağlandıklarını ve yavaş yavaş da ortadan kaldırıldıklarını,
sendika içerisinde işçilerin örgütlenmiş olduklarını görüyoruz. Bu
kendi başına illa kötü bir şey olmak durumunda değil soldan
bakıyorsanız. Fakat yaşanan sürece baktığınızda bu sürecin işçi sınıfını
iktidardan eden, işçi sınıfının devrim içerisindeki konumunu gerileten
söz söyleme olanaklarını ve devrimi ileriye taşıma olanaklarını
kaybettiren de bir olgu olduğunu tespit edebiliriz. Yine Sovyetlerin
ortaya çıkan devlet aygıtı ve bürokrasi karşısında, özellikle Bolşevik
parti karşısında gerilediğini ve güç kaybettiğini iktidar mevzu bahis
olduğundan çok net söyleyebiliriz. Aslında bunun kendisinin çok ciddi
bir karşı devrimci dinamik olduğunu, karşı devrimi buradan
tanımlayabileceğimizi de söylemek mümkün.
C: Şeyi soracağım son olarak. Fabrikalardaki komitelerin
dağılması ile beraber işçilerin biraz önce Stalin örneği üzerinde
gittiğinizde bürokratikleşmesinde bir paralel okumaya tabi tutabilir
miyiz? Sonuçta işçilerin doğrudan söz sahibi olacağı bir kısım, böyle
bir yapı kalkıyor ortadan ve ardından bürokratik bir yapı temsiliyet
üzerinden sendikal bürokrasiye doğru evrilen bir yapı ortaya çıkıyor.
D: Az önce de söylediğim gibi toplumsal devrimlerde
temsili kurumlar ortaya çıktığını söylemiştik ama onun yanında asıl
önemli olanın yeni iktidar odaklarının ortaya çıkmasıydı. Bu yeni
iktidar odakları, Sovyetler gibi, komün gibi, İngiliz devriminde New
Model Army’de olduğu gibi bu odak güç kaybedip temsili kurumlar veya bu
odaklar temsili hale gelmeye başladıkça devrimin ateşinin sönmeye
başladığını ve geri çekilmeye başladığını tespit edebiliriz. Tabii
burada literatüre baktığınız zaman buna dair çok ciddi ve haklılık payı
olan özürlerin de mevcut olduğunu görüyoruz. Bu özürlerin başında her
şeyden önce İç Savaş’ta Rusya’nın ekonomisinin ve sosyal yapısının
tarumar olması, çok ciddi bir ekonomik çöküş olması. İç Savaş’ta
milyonlarca insanın öldüğü gibi devrime önderlik eden önemli sayıda
işçinin, bilinçli işçi sınıfının ve Bolşevik kadronun da hayatını
kaybettiği, buna karşın çok ciddi köylü direnişlerinin ortaya çıkması,
devrimin hızla dünyada tecrit edilmesi ve bütün dünya tarafından karşıya
alınması, çok ciddi yoksulluğun bunu gerektirdiğine dair haklılık payı
da içeren çok ciddi değerlendirmeler yapılabilir. Fakat devrimler zaten
bu tür koşullarda her zaman ortaya çıkıyor ve buna eğer derman olacak
bir inisiyatif gerçekleştiremezlerse o devrime bir noktadan sonra gerek
kalmayacağına ilişkin değerlendirme de yapılabilir. Bunun için karşı
devrim tartışması aynı zamanda politik de bir tartışma.
Ekim Devrimi’ne hani sanki sahiplenilmediği ve çok rahatlıkla bugün
harcanabileceğine ilişkin değerlendirmeler de yapılabilmektedir. Bu sene
100. Yılı dolayısıyla birçok derleme, yayın gerçekleştiriliyor. Orada
okuduğunuz zaman literatürü Ekim Devrimi’ne, Sovyetler Birliği’ne
ilişkin eleştiriler, değerlendirmeler olmakla birlikte biraz özellikle
Sovyetler Birliği’nin tarihi boyunca gerçekleştirilen başarılarda
sıralanarak ve özellikle bu başarılara baktığımızda daha çok bir
modernizasyon övgüsü, okuma yazma oranlarını ne şekilde artırıldığı,
nasıl bir sanayileşme hamlesi gerçekleştirildiği, nasıl bir iktisadi
ilerleme konusunda muvaffakiyet gerçekleştirdi ve 20. Yüzyılın önemli
ülkelerinden bir tanesi haline geldiği vurgulanarak aslında yani bir
modernizasyon övgüsüyle Rus devrimin başarılı yanı da olduğu
vurgulanıyor. Bu haklılık payı da içeriyor kendi içerisinde ama onun
yanından 1917’de devrimi gerçekleştiren kitlelerin amacı Rusya’nın
modernizasyonu, ilerlemesi ve terakkisi değildi, kendilerinin iktidar
olmasıydı, söz/yetki ve karar sahibi olmalarıydı. Bu açıdan baktığımızda
1917’de ortaya çıkan ezilenlerin oluşturdukları kurumların geri
çekilmesi ve ortadan kalkması yani devlet sönümlenecekken Sovyetlerin,
komitelerin, konseylerin milislerin sönümlenmesinin aslında karşı devrim
konusundaki en önemli konulardan birisi olması gerektiğini çok ciddi
bir şekilde vurgulamak gerekiyor.
C: Bu yayınlardan bir tanesini de bir tanıtayım programın
sonunda. Henüz okumaya başlamadım ama kitap listemde sıradaki kitap
olarak belirtebileceğim Marcel Liebman’ın Rus Devrimi kitabı. Bu arada
kısaca yazardan bahsetmek gerekirse Polonya Yahudisi bir ailenin çocuğu
olarak Brüksel’de doğdu. Brüksel Özgür Üniversitesi’nde birçok ders
veriyor. Sosyalizm ve komünizmin tarihine ilişkin sayısız eser kaleme
aldı. İlgi çekici noktalardan bir tanesi de İsrail-Filistin diyaloğunun
mimarlarından birisi olarak anılıyor kendisi. Kitap Ayrıntı
yayınlarından çıkmış.
D: İlk baskısı Varlık yayınlarından yapılmıştı.
Ayrıntı yayınları gözden geçirerek tekrar yayınladılar. Yine Belge
yayınlarından Lenin Döneminde Leninizm gibi çok temel önemli eserleri
olan ve 1917’ye ilişkin önemli referans kaynaklarından birisini teşkil
eden bir eser.
C: Samih Tirkakioğlu’nun çevirisi ile Ayrıntı yayınlarından çıkmış. Bunu da belirtmiş olalım.
D: Yine başka bir kitap daha tanıtabiliriz.
Ayrıntı’nın daha eski yayınlanan kitaplarından bir tanesi. Bu
bahsettiğim Bolşevikler ve işçi denetimi arasındaki mevzuyu biraz
tartışan ve Rus devrim tarihinde özellikle 60’larda 70’lerde ortaya
çıkan daha özgürlükçü sosyalizm çerçevesinde gündeme gelen Maurice
Brinton ki İngiltere’de önemli bir politik şahsiyet gerçek adı Chiris
Palis. Onun yazmış olduğu ve Türkçe’ye de baya bir sene önce çevrilen
Bolşevikler ve işçi denetimi 1917’den 1921’e devlet ve karşı devrim adlı
kitabı da mutlaka anmamız gerekir diye düşünüyorum.
C: Galiba baskısı yok bu aralar.
D: Evet bulması biraz zor ama sahaflarda hala karşılaşılabilir.
C: Yayınevleri bu aralar epey güzel kitaplar basıyorlar, yeni
baskılarını da yapıyorlar. Belki bu da aynı şekilde Ayrıntı
yayınlarının basılacak kitaplar listesinde görülebilir yakın zamanda.
D: İnşallah
C: Evet, ne dinliyoruz programımızın sonunda?
D: Şimdi Amerika’dan bir şarkı. Karşı devrim deyince Stalin’i de andık. Stalin üzerine bir taşlama olan eski şarkı dinleyeceğiz.
C: Programımızın sonuna geldik. Haftanın üçüncü Açık
Gazetesi’nin sonunda. Ben Can Tombil. Teknik masada Selahattin Çolak ve
bize editöryal destek veren Emre Gümüşel ile birlikteydiniz. Bugün Ömer
Madra aramızda yoktu, yarın itibariyle tam kadro aranızda olmaya
çalışacağız. Hepinize günaydın!
C: Günaydın!
D: Günaydın! (EKN)
Yorumlar
Yorum Gönder