100. YILINDA EKİM DEVRİMİ SÖYLEŞİ DİZİSİ 6 1917, 100 yıldır Nasıl Anlatıldı?
İstanbul - BİA Haber Merkezi
20 Aralık 2017, Çarşamba 00:02
Açık Radyo'da yayınlanan “100. yılında Ekim Devrimi”
adlı dizi söyleşinin altıncısında 1917 Bolşevik Devrimi'nin, 20. Yüzyıl
boyunca hikayesinin nasıl anlatıldığı ve nasıl yazıldığı masaya
yatırıldı.
* Yayın tarihi - 13 Aralık 2017
1917’ye ilişkin literatüre ve tarih yazımına kabaca bakıldığında
şöyle bir seyir izlediği görülür. İlk önce devrimi yaşayanların ve şahit
olanların oluşturdukları literatür çıkar karşımıza. Daha sonra
1960’ların sonuna kadar ana anlatıyı belirleyen ve Soğuk Savaş döneminde
şekillenen Sovyetler Birliği’nin resmi anlatısı ve “liberal” olarak
tanımlanan anti-komünist tarih yazımı. Bu iki damarın yavaş yavaş
1960’ların sonundan itibaren gözden düşmeye başlaması ile ortaya çıkan
“Revizyonist” okuldur hem Komünist dünyada hem de Kapitalist.
En temel eserlerini 1970’li ve 1980’li yıllarda veren Batı'daki
Revizyonist okul aslında 1917’nin sosyal tarihine odaklanan bir külliyat
oluşturur. Bu daha çok Sovyet Rusya dışında gelişse de Kruşçev dönemi
ile başlayan bir değişimi Sovyetler Birliği'nde de gözlemek mümkün.
1950’li yıllar ile birlikte Sovyetler Birliği’nde de farklı yaklaşımlar
görülmeye başlar.
1989’da Doğu Avrupa’daki rejimlerin, 1991’de de bizzat Sovyetler
Birliği’nin çökmesinden sonra ise tekrar anti-komünist literatürün
küllerinden doğuşuna şahit olunur. Bunun yanında aynı dönemde
post-modernist entelektüel modanın da etkisiyle kültürel çalışmaların ve
dil tartışmalarının revizyonist ekolü başka bir hale dönüştürdüğü
gözlenir. Programda bu bağlamda gelişen tarih yazımının serencamı
üzerinde konuştuk.
Bu konu da büyük oranda 20. yüzyılı kapsadığı için programa 20.
yüzyıla sesini veren önemli gruplardan bir tanesi olan The Beatles'tan
"Back in the USSR" şarkısı ile son verdik.
(100. Yılında Ekim Devrimi - Tarih Vakfı’nın Katkılarıyla)
Ömer Madra: Doğan hoş geldin merhaba.
Doğan Çetinkaya: Merhabalar hoş bulduk.
Can Tombil: Hoş geldiniz.
Ö: Ekim devriminin 100. yıl dönümünde yaptığımız
programlardan bir diğeri daha yılsonuna kadar devam ettireceğimiz. Bugün
neyi konuşuyoruz.
D: Bugün ben yalnızım. 1917’nin hikayesini konuşacağız. 20. Yüzyıl
boyunca yani 1917 devriminden sonra Şubat ve Ekim devriminin tarihi ve
hikayesi nasıl anlatıldı ve nasıl yazıldı daha çok bunun üzerinde
duracağız.
İsterseniz hemen başlayalım. 1917 Devrimi hakkında ilk yazılan
çizilenlere baktığımız zaman (ki bunlar uzun süre bu hikâyenin
anlatılmasında ve yazılmasında bu bir şekilde ona kaynaklık edecek);
nedir o? O da 1917 Şubat ve Ekim devrimlerini yaşayanlar, hatta yapanlar
ya da onlara şahit olanların anlattıkları.
Dediğim gibi 1917 üzerine literatürün önemli bir bölümünü uzunca bir
süre bu anlatıların oluşturduğunu görüyoruz. Yani 1917 devrimi sırasında
Çarlık Rusya’sında olan ya da Çarlık Rusya’sını çok yakından takip eden
insanların yazıp çizdikleri ya da bu devrimin içerisinde bir aktör
olarak bu devrime katılmış liderler, onun kitlesini oluşturmuş sıradan
insanların yazıp çizdikleri.
Bunlar ne olabilir; hatıratlar, yaşanan deneyimler, görüp ettiklerini
aktarma biçiminde gazetecilik faaliyeti olabilir ya da yaşanan sürecin
bir muhasebesini çıkarmaya çalışan insanların yazıp ettiklerinden
oluşur.
1917 devrimlerine ilişkin bu literatür, bu külliyat, daha çok hatıra,
değerlendirme, yaşayanların, görenlerin ve ona katılanların yazıp
çizdikleri. Uzun bir süre de bu devrime ilişkin yazılan çizilenlere de
kaynaklık teşkil edecek.
Hem onun hikayesini kendi penceresinden anlatacak katılanların yazıp
çizdikleri hem de daha sonra 1917’den 10, 30 sene sonra özellikle
1950’lere kadar bu konu hakkında kalem oynatanların çalışmalarına kaynak
olarak kullanacakları ana literatürü oluşturduğunu söyleyebiliriz.
Fakat bu ona şahit olanların yazıp çizdiklerinin bazıları çok fazla
ön planda olacak ve hatırlanacak bazıları ise ortadan kaybolacak ve
unutulacak.
Nasıl ayırt edebiliriz?
Daha çok devrime liderlik yapmış, devrimin daha sonra ortaya çıkan
gelişmelerinde rol sahibi olmuş önemli şahsiyetlerin yazıp çizdikleri su
üzerinde kalacak. O devrime katılmış sıradan insanların tanıklıkları
anlattıkları ve daha çok da gazetelerde o dönemin süreli yayınların bir
şekilde kalmış ya da el yazmaları olarak, çok fazla dağıtım imkanı
olmayan küçük kitapçılarda kalmış olan risale tipi külliyat ise
unutulacak. Daha çok arşivlerde kütüphanelerde kalacak.
Bundan dolayı devrime katılan önemli sayıda insanın yazıp çizdikleri
unutulacak; ta ki 1960’a kadar. İlk külliyata baktığımızda göze çarpan
ilk nokta bir şekliyle bu. Yani devrimi yapan ve katılanların yazıp
çizdikleri.
Sovyetler Birliği’nde resmi ideolojinin ortaya çıkışı
Ö: Burada tabii önemli bir kırılma noktası
diyebilir miyiz bilmiyorum ama başta Troçki gibi önde gelen liderler
olmak üzere onların sonra tarih sahnesinden bir şekilde silinmeleri
durumu var Stalin döneminde.
D: Ona çok hızlı bir şekilde geleceğiz. Tam da bu
literatür mesela İrak Çeretelli’nin yazdıkları işte sağ Menşevik, daha
önce programlarda değindiğimiz Nikolai Sukhanov gibi sol Menşevik,
Menşevik enternasyonel olarak bilinir ya da Alexander Şiliapnikov gibi
1917 sırasında Petrograd’daki Bolşeviklerin merkez komite üyelerinden
veya Viktor Çernov Sosyalist Devrimcilerin liderlerinden.
Bunlar birtakım liderlikler, Kerenski gibi başbakanlık yapacak
programda çok fazla adı geçti yine Troçki. Bu dönemde bu şahsiyetlerin
yazıp çizdikleri ön plana çıkacak.
Fakat biliyorsunuz 1917 üzerine yapıyoruz biz bu programı ama aslında
devrim tarihi söz konusu olduğu zaman daha önceki programlarda biraz
değindiğimiz gibi bu tarihi genişletmemiz gerekiyor.
Aslında 1917’den sonra 1922 yılının sonlarına kadar sürecek bir iç
savaş yaşanacak Rusya’da. Devrimin kaderini ve daha sonraki gelişmeleri
de belirleyecek bu iş savaş olacak. Kızıllarla beyazlar arasındaki
mücadele.
Bu 1922 yılında Bolşevikler tarafından kazanılan iç savaştan sonra
özellikle 1923 ile 1928 arasında NEP denilen savaş komünizminden sonra
daha liberal olarak adlandırabilecek, piyasa mekanizmalarına biraz cevaz
veren, küçük mülkiyete serbestlik tanıyan ve pazar ilişkilerinin önünü
açan çünkü yıkılmış bir ekonomi ve tarumar olmuş bir ülkenin yeniden
ayağa kalkabilmesi için özellikle Lenin’in de öncülük edebileceği yeni
bir ekonomi politik gelecek.
Devrim tarihinin kronolojisi açısından da anlamlı. Fakat bu süreç
1928’de özellikle Stalin’in, Lenin 24’de ölmüştü, 28’de Stalin’in
müdahalesi ile ortadan kaldırılacak ve 29’dan sonra büyük sanayileşme ve
kolektivazasyon hareketi olarak bilinen tipik 30’larda göreceğimiz
Stalin’in artık Stalinist düzenin hakim olabileceği bir düzene
geçilecek.
İşte tam bu noktada dünyada bu ilk ele aldığım külliyatın ardından yeni bir literatür ortaya çıkacak.
Bunları da iki başlıkta toplayabiliriz.
Bunlardan bir tanesi Sovyetler Birliği’nin resmi tarihinin yazılması.
İkinci başlıkta tam da aslında bunun aynadaki yansıması olan batıda
kapitalist dünyada bir şekilde ortaya çıkmış soğuk savaş döneminin anti
komünist literatürü. Aslında bu iki literatüre baktığımız zaman hemen
hemen aynı şeyleri söyleyip fakat farklı sonuçlar. Birisi tu kakalarken
bir tanesinin yücelttiğini görüyoruz. Bu tam sizin söz ettiğiniz olay
Sovyetler Birliği’nde resmi ideolojinin ortaya çıkışı ve daha çok
29’lardan sonra ortaya çıkan fenomen görüngü.
“Sovyetler Birliği Komünist Partisi Bolşevik Tarihi - Kısa Ders”
Ö: 1984 romanında George Orwell’in de bence oldukça başarılı
bir şekilde çizdiği gibi doğrudan doğruya yeni bir yazılımına doğru
gidiliyor.
D: Dünyada aslında çok tipik bir şey biliyorsunuz.
1930’lar dünyada totaliter ve otoriter rejimlerin çok fazla ön plana
çıktığı, yaygınlık kazandığı ve özellikle ulus devletler çağında,
Sovyetler Birliği tabii bunun bir parçası değil ama bunların hepsinde
bir resmi ideolojinin ortaya çıktığını görüyoruz.
Sovyetler versiyonu ilginç. Çünkü Sovyetler Birliği’nde ana kitap
resmi ideolojinin Sovyetler Birliği Komünist Partisi Bolşevik Tarihi
Kısa Ders adlı kitap. Bu Türkçeye de hızlı bir şekilde çevriliyor. Daha
önce bilmiyordum ilk Türkçeye çevirisi Türkiye Komünist Partisi
tarafından 40’da gerçekleştiriliyor ama bizim daha çok yaygın olarak
bildiğimiz ve sahaflardan görebildiğimiz kitap 1970’de Proleter Aydınlık
dergisi tarafından yayınlanan “kısa ders” adlı kitap.
Bu aslında Sovyetler Birliği’nin resmi görüşü bir dönem için. Bu
kitabın oluşma şekli de çok ilginç. Sizin demin vurguladığınız silmelere
ve seçmelere dayanan bir kitap. Zaten kitap 1938 yılında ilk defa Rusça
olarak yayınlanacak. Bu kadar geç tarihte yayınlanması ise tam da
dönemin iç şartları ile ilişkili. Böyle bir kitabın yazılmasının amacı
kitap yayınlandıktan sonra 1 Ekim 1938’de Stalin’in kitapla ilişkin
yaptığı konuşmada açıkça görülüyor. Stalin diyor ki bu kitap çok
önemliydi, çok ihtiyacımız vardı. Çünkü devrim ve özellikle Bolşevik
partinin tarihi hakkında çok fazla tevatür yayın vardı. Bu çok ciddi
kafa karışıklığına yol açıyordu diyor bu konuşmasında. Hatta kendi
ifadesiyle halkın kafasında bir kaos yaratıyordu diyor.
Ö: Hepsini düzeltti.
D: Evet düzeltmek gerekiyordu ama o kadar kolay
değil bunun düzeltilmesi. Çünkü neden? Bir kere bu Bolşevik Komünist
Partisi merkez komitesi tarafından atanan bir komite tarafından kaleme
alınıyor.
Daha çok dünyada ve Türkiye’de de yazarının Stalin olduğuna dair
damgalayan birtakım kitaplarda var. Aslında yazarı Stalin değil. Stalin
sadece buna ön ayak oluyor ve yazılmasına vesile oluyor ama tabii ki
onun mihmandarlığında ve onun çıkartmaları ve tashihleriyle bir şekilde
sona erecek ama başka bir komisyon tarafında yayınlanıyor.
Fakat 1930’lar Sovyet Rusya’da çok ciddi siyasi tasfiyelerin olduğu,
çok önemli bir politik kıyımın gerçekleştiği yıllar. Bundan dolayı
kitabın basılması devamlı erteleniyor. Çünkü kitapta adı geçen insanlar
tasfiyeye uğruyor. Sadece kitapta adı geçen devrim süresinde rol oynamış
insanların silinmesi değil tarihten sürekli olarak, çünkü çok ciddi
hızlı bir tasfiye oluyor. Komisyonun içindeki bazı üyeler de tasfiye
uğradığı için kitabın baskısı için çok gecikecek.
Ö: Hafıza deliğine gidiyor isimler.
D: Aynen öyle. 1938’de yayınlanıyor kitap ama 1938’den sonra da
tasfiyeler sürdüğü için kitap tadil edilmek zorunda kalacağı için ilk
baskıları piyasadan çekilmek zorunda kalıyor Sovyetler’de ve
düzelttiriliyor.
Mesela kitapta Ezhov adlı zaman için önemli bugün unutulmuş bir
figür, kitap yayınlandıktan iki sene sonra kitaptan adı çıkarılması
gerekiyor. Bunun için kitap tekrar basılmak durumunda kalıyor, bundan
dolayı bir gecikme söz konusu resmi tarihte.
Fakat sonuç itibariyle 1930’lardan sonra Sovyet Rusya’daki 1917 resmi
anlatısını kodlayan, referans noktalarını oluşturan temel kitabımız,
Stalin döneminde aslında bu.
Bu kitabın vurguları ne? Kitabın vurgularında iki ana başlık olduğunu
görüyoruz. Başından sonuna kadar, öncesiyle sonrasıyla bu devrimi
gerçekleştiren Bolşevik Partisi.
Bolşevik partisinin liderliği her şeyden önce Şubat devrimi dahil
olmak üzere her şeyi öngörmüştü. Hazırlık yapıyordu, örgütleniyordu,
halkı örgütlüyordu ve sonuçta Bolşevik partisi önderliğinin liderliği
çerçevesinde 1917 devrimi gerçekleştirmişti.
Bunun dışındaki gruplar, insanlar, sıradan insanlar, işçiler köylüler
dahi liderliğin açıkça emir ve komutası altında hareket eden kitleye
bir şekliyle dönüşmüş oluyordu.
Çok fazla da adları açıkçası geçmiyordu. Onun dışında da ikinci vurgu
zaten Bolşevik parti tarihsel bir zorunluluktu. Bıraksa tarihin akışı
zorunlu olarak böyle yapılacaktı.
Ö: Ben bir ufacık şey ekleyeyim burada izninle. Lenin’in ünlü
fotoğraflarında da değişiklik yapılıyor. Kitlelerin önünde yaptığı
konuşmada kürsüden, kürsünün hemen altında Troçki bulunuyor, o yok
mesela siliniyor.
D: Birçok şahsiyet siliniyor. O zamanın teknolojisi
kullanılarak onlar fotoğraf ve görsel kalıntılardan dahi ortadan
kaldırılarak siliniyor.
Bu aslında resmi tarih. Bu resmi tarih gündemdeyken Batı’da da demin
bahsettiğim özellikle Sovyet Rusya’dan kaçmak zorunda kalmış, Bolşevik
olmayan sosyalist örgütlerin liderlerinin yazıp çizdikleri veya bu
devrimden batıya kaçan önemli sayıda insan var, onların yapıp ettikleri
de soğuk savaş döneminde anti komünist denilen liberal okulun
anlatılarına kaynaklık teşkil edecek.
Orada da yine çok benzer argümanlar. 1917’yi yapan Bolşeviklerdi.
Özellikle onların liderleri Lenin gibi. Onlar da başından beri totaliter
baskıcı bir rejim kurmayı hedefliyorlardı. Onun için 1917’de olan olay
bir Alman komplosu değilse, ki Batı’da çok yaygın görüştü. Aslında
1917’de devrim olmamıştı bu Almanya’nın bir komplosuydu. Almanya’nın
komplosu değilse de 1917’de Şubatta öyle ya da böyle bir devrim olmuştu.
Fakat daha sonra Bolşevikler özellikle liderler diğer gruplar,
sıradan insanların, kadınların, askerlerin, işçilerin yapıp ettiklerinin
tamamen gözardı edildiği, olan gerçekleşen her şeyin Bolşevik liderlik
tarafında yapıldığının altını çizen ama bunun da kötü olduğunu söylenen.
Bunun bir darbe ya da bir şekliyle Bolşevik komplosu olduğunu
düşündüğü için de gündemde kalabilmesi, kendini devam ettirebilmesi için
mutlaka manipülasyona, propagandaya ve teröre başvurmak zorunda olan
bir rejimle karşı karşıya olduğunu vurgulayan bir soğuk savaş literatürü
olduğunu görüyoruz ki bu literatür 1950’lerden sonra iki tarafta da
sorgulanmaya başlayacak.
Ö: Tam bir paralellik var değil mi? Birebir ayna.
D: Bu literatür hem Sovyet Rusya’da hem batıda 50’lerden sonra sorgulanmaya başlayacak.
İlk sorgulanmayı gerçekleştirecek yer Sovyet Rusya’da özellikle
Stalin sonrası dönemde Kruşçev’den sonra biliyorsunuz Sovyet Rusya
tarihinde de önemli öz eleştiriler ve dönüşümler geçekleştirecek.
Tam bu 1950’lerdeki dönüm noktasında birtakım tarihçiler çok da resmi
anlatıyı sorgulamadan fakat zamanla karikatür haline gelmiş, hatta
zaman zaman absürt bir hal alan anlatıyı daha detaylı incelikli hale
getirmek için birtakım çalışmalar yapıyorlar.
Aslında mükellef tarihçilik örnekleri ortaya çıkarıyorlar. Bunlardan en ünlüsü Burdzhalov.
Burdzhalov diyor ki biz bakıyoruz tarihsel şeylere, Bolşevik tarihine
kendi arşivimize bu Şubat devrimi öyle de çok planlanmış Bolşeviklerin
önderlik ettiği bir devrim değil, kitlelerin kendiliğinden ayaklanması
ve hatta nisana kadar Lenin’in etkisinden de çok bahsedemeyiz.
Bu kötü ya da iyi bir şey değil. Lenin sonra müdahale ediyor ve ekime
seyrediyor şubat devrimi gibi çok nüanslı çok da resmi anlatıya absürt
ters gelmeyecek bir çıkış yapıyor.
Resmi gazetede önemli bir makale kaleme alıyor. Fakat Burdzhalov
vakası denilen bir olaya, her ne kadar Stalin sonrası dönemde de yaşasak
sebebiyet veriyor ve işini kaybediyor. Çok ciddi bir baskıya uğruyor.
Çünkü liderliğin konumunu devrim içerisinde sorguladığı için.
Fakat 1950’ler yine de başka bir dönem olduğu için 1959’da
profesörlüğünü geri alarak kitabını da 67 yılında Rusya’da yazabiliyor,
60’ların sonunu beklemek zorunda kalacak ama hem Rusya’da hem de Rusya
dışında batı dünyasında çok ciddi bir ses getirecek önemli bir revizyon
oluşturacak tarihte.
Batıda ise özellikle 1960’larda, daha öncesinde Richard Pipes, Robert
Conquest gibi isimlerin ki bunların bazıları Türkçeye çevrilmiştir.
Özellikle Robert Conquest önemli bir anti komünist. Bu anti komünist
yazarların en büyük özellikleri Amerikan dış politikası ile çok ilişkili
oldukları için Türkiye gibi Amerika’nın çerçevesinde yer alan resmi
olarak ülkelerde ittifak silsilesi içerisinde, bunlar diğer ülkelerde
etkili oluyorlar.
Conquest mesela 60’li yıllarda kitapları Türkçeye de çevriliyor.
Fakat 1960’ların sonunda özellikle Batı’da sosyal, toplumsal tarihle
kendi tarih yazımını da çok derinden etkileyen yazarlar ortaya
çıkıyorlar ve şu soruyu soruyorlar, bir küçük grup dünyayı bu kadar
etkilemiş büyük devasa bir tarihsel olguyu bu kadar nasıl belirlemiş
olabilir? Diğer sıradan insanlar, toplumsal sınıflar bundan nasıl azade
olup kenarında kalmış olabilir ve bir rejim sırf baskı ve terör
politikalarıyla nasıl bu kadar uzun süre güçlü olarak kalabilir? Bunu
anlamak için bizim bunun toplumsal kökenlerini araştırmamız lazım
diyorlar ve 1970’lerin sonundan itibaren özellikle 80’lerde, bu da
tarihin bir ironisi, rejim çökmekteyken rejime ilişkin önemli çalışmalar
yapılmaya başlıyor ve soğuk savaş literatürünün çok radikal bir şekilde
eleştirildiğini görüyoruz bu literatür tarafından. Bu literatürün
yaptığı çalışmalarda da asıl vurgu liderlik ve Bolşevik partiden daha
çok kadınlar nasıl rol oynamıştır, işçi sınıfının rolü devrimde neydi
gibi daha çok toplumsal şartlara ilişkin çalışmalara odaklanmak oluyor
ve soğuk savaş dönemindeki hem Sovyetlerdeki anlatıcıyı ham de batıdaki
anti komünist anlatıyı çok derinden eleştiren bir literatür ortaya
çıkıyor. Bugün bizim ayrıntılara dair en fazla bilgiye sahip olmamızı
olanaklı kılan da bu revizyonist literatür oluyor.
Ö: Mesela bu Edward Hallet Carr, St Thomson gibi önemli tarihçilerin anlatılarının ne rolü var?
D: Çok güzel bir soru, önemli. Çünkü tam anlattığım
şeylerle çelişen yazınlar bunlar. Batıda Carr gibi, Moshe Levy gibi
önemli isimler 40’larda ve 50’lerde önemli çalışmalar yapıyorlar bugün
Türkçede de bulabileceğimiz. Bunlar ayrıksı çalışmalar. Herhangi bir
kampta yer almayan çalışmalar. Ne anti komünist ne Sovyet resmi
literatüründe, ki bunlar daha çok ABD ve İngiltere’de ortaya çıkmış
tarihçiler. Bunlar anti komünist liberal ekol tarafından bir kere Sovyet
tezi olarak kabul ediliyor ve batı dünyasında mahkum ediliyorlar. Çünkü
Sovyetler Birliğine sempatik yaklaştığı, tu kakalamadıkları için. Bu
literatür aslında revizyonist tarih yazımının öncüleri ve ilk
habercileri. İki dünyada da var olan resmi anlatının dışında bu devrimi
anlamak için önemli çalışmalar yapmış bu isimler ama bunların da kaynak
sıkıntısı çok bariz olduğu için, o dönemde çok sınırlı sayıda kaynağı
kullanabilecekleri için aslında çok da muazzam çalışmalar
gerçekleştirmiş olmayıp, sadece var olan ortamda daha serin kanlı
analizler yapmaya imkan veren bir literatür oluşturuyor bunlar da kendi
içlerinde ama bunların da kullandıkları kaynaklar o zamanın temel
kaynakları.
Bir Sovyetlerden kaçmış olanların söyledikleri, Sovyetler Birliği’nin
resmi gazetede yayınları ve yayınlamış olduğu tarihçeler ve de
anlatılar, hatıratlar. Bunların dışına çıkamadıkları, Sovyetler
Birliği’ndeki arşivler açık olmadığı için onlar da sonuçta benzer
kaynaklardan ama üçüncü bir yol, anlatı ortaya çıkmış durumda.
Arşivler
Ö: Bu çok önemli ama bugün yaslanabileceğimiz gerçekliği
yakın olanlar da bunlar gibi geliyor insana. Orwell’in de gazeteci
olarak yazdıkları çok ilginç tabii.
D: Belki de 1970’lerdeki insanlara hem çalışmalar
hem Oewell gibi şahsiyetlerin yazıp çizdikleri bu ilhamı veriyor, bu tür
soruları sorduruyor. 70, 80’lerden sonra özellikle Sovyetler
Birliği’ndeki arşivlere ilişkin idari kısıtlamaların genişlemesi ile
birlikte muazzam bir kaynak yığını ile karşılaşıyor tarihçiler. Sıradan
insanların seslerine ulaşabiliyorlar. Toplumsal, kültürel tarih alanında
çalışmalar yapmak daha imkan dahilinde olmaya başlıyor. O tarihten
itibaren de muazzam bir külliyat ortaya çıkıyor, ne zamana kadar 1989’a
kadar. Zannedilir ki 1989 oldu Sovyetler Birliği çöktü, 1991’de çöktü.
89’da doğu bloğundaki ülkeleri bir şekliyle çöküyor. 91’de Sovyetler
Birliği çökünce insanlar zannediyor ki çok daha büyük arşivler tamamen
açılacak. Tam tersi 1991’den sonra bu büyük atılım hız kesiyor. Çünkü
91’den sonra Sovyet Rusya’da hakim olan anti komünizm olduğu için tam
soğuk savaş literatürünün yeniden ihya olduğu bir döneme girilmiştir.
Ö: Bu son derece önemli bir nokta. Bütün Türkiye gibi marjda
kalan ülkeler diyelim ve o şeyin entelejansiyası da bu şeyin etkisinde
kalıyor, gerçekliğe ulaşılamıyor. Sol denen kesimde de öyle maalesef.
D: Bugün baktığımızda yurtdışına çıkıp da temel
kitapçıları bile gezseniz bugün hala 70’lerde 80’ler ortaya çıkmış
devasa önemli literatürü kitapçılarda görmek mümkün değil. Tipik
50’lerde 40’larda kalem alınmış soğuk savaş literatürünün hala best
seller olduğu bir zamanlar komedi, komik unsuru olarak tarih yazımında
olarak dalga geçilen metinlerin bugün hala hem Rusya’da hem batıda en
çok okunan veya onların yeni türevleri Volgo Khonov gibi Sovyet
generali, ki Sovyetler Birliği döneminde psikolojik hareket dairesinin
önemli şahsiyetlerinden bir tanesi daha sonra mahkum ettiği propaganda
mekanizmasının en başındaki insanlardan bir tanesi, bugün soğuk savaş
döneminin anti komünist literatürüne yeni kaynaklıklar teşkil edecek bir
yazına sebebiyet veriyor.
Yine Robert Service gibi batı dünyasında daha çok Lenin ve Stalin’in
biyografilerine odaklanan, onların yapıp ettiklerini magazinleştiren
tarihçilerin ön plana çıktıklarını görüyoruz. Bu tabii ki de 1917 Rus
devriminin bugün algılanmasını analiz edilmesini daha da zora sokan,
zorlaştıran bir şey karşımıza çıkarıyor. Tabii bunda yine şeyin de
etkisi var. 70, 80’lerden sonra tarih yazımında post modernizmin bütün
dünyada çok ciddi bir etkisi oluyor. Post modernist ekol de meta
anlatılarının ciddi bir eleştirisini bazı açılardan haklılık taşıyacak
şekilde geliştiriyor, kültürel çalışmalar anlamında önemli çalışmaların
yapılmasına vesile oluyor ama tam da bu liberal anti komünist
literatürün yeniden ihya olmasında da bir etkili faktör olarak da ortaya
çıkıyor. Bundan dolayı daha toplumsal politik tarihin ortaya çıkmasına
ve gelişmesine ket vurduğunu da söyleyebiliriz açıkçası.
Ö: Bitirirken belki şeyi de söylemek lazım. Edebiyatçıların
da sesleri sonradan duyuluyor. Savaş sırasında çok önemli bir romancı
var, adını unuttum, Stalin döneminde hiç basılamıyor eserleri. Onların
da bu tarihin aydınlatılmasında çok önemli rolü olsa gerek. Solijenist’i
duymasaydık Gulag adasını bile öğrenemeyecektik. Bir dönem çok acayip
şeyler oldu.
D: İsterseniz şey duyurusunu da yapalım. Yarın Tarih
Vakfı’nda 1917 devrim çerçevesinde yaptığımız sohbetlerin yenisi var.
6.’sı olacak. 18.30’da yine Tarih Vakfı’nda. Emek Yıldırım 1917 devrimi
öncesinde ve sonrasında kadın hareketini anlatacak bize. Dinleyiciler
vakfımıza gelme fırsatı bulurlarsa Emek Yıldırım’ın 1917 devriminde
kadınların yerini anlatacağı konuşmayı dinleme fırsatı elde edecekler.
Can Tombil: Benim de bir duyurum var. Ekim
devriminin yüzüncü yılı, başka gruplar, oluşumlar tarafından da anılıyor
ve kutlanıyor. Bunlardan bir tanesi Emek Partisi. “Sosyalizm geçmiş
değil, gelecek” adlı bir etkinlik, konser var. 17 Aralık 2017’de saat
14.00’da gerçekleşecek olan bu konserde Hüsnü Arkan, Luxus, BGST dans
gösterisi, Emek Barış Korosu sahneye çıkacakmış. Yer Bostancı Gösteri
Sanatları Merkezi olarak belirtiliyor. Kitap köşesinde ise bu hafta
hazır bahsetmişken bir çizgi roman var. Ekim Devrimi öyküsünün ilk kez
bir çizgi romanla Türkçeye kazandırıldığını söyleyelim. Z yayınları
tarafından Devrimin 100. Yılında 1917: Rusya’nın Kızıl Yılı kitabı
yayınlandı. Sosyalist çizer Tim Sanders’in çizimleri John Newsinger’in
anlatımı ile buluşturulmuş bu kitap içerisinde, çizgi romanda. Cemal
Yardımcı tarafından Türkçeye çevrilmiş Z yayınlarından çıkan kitap.
Canan Şahin’in ön sözü ile başlıyormuş. Sadece Rusya’nın değil tüm
dünyanın kaderini değiştiren devrimi iki karakterin Natalya ve Peter’in
gözlemleri ile anlatıyormuş. 1917: Rusya’nın Kızıl Yılı” okuyucusunu ilk
olarak devrim öncesi Çarlık Rusya’ya götürüyor. Çar Nikola’nın demir
yumrukla yönettiği ülkesinde iktidarını dindar söylemler, antisemit
çıkışlar ve sonu gelmeyen savaşlarla sürdürdüğü günlere götürüyormuş.
Kitap meydanlardan yükselen bir meydan okuma ile başlıyormuş “Gün
bugündür! Savaştan, açlıktan soğuktan bıktık. Biz sefalet çekiyoruz ama
sefaletimizle dalga geçen patronların keyfi yerinde”. Bu çağrı
sonrasında Çar’ı hedef alıyormuş. “O alçak çar uğruna onca gencimiz
öldü” diyerek… Ve yoldaşlar greve çağrılıyor, donup ölmektense
direnmenin daha iyi olduğuna inananların insanların telkinleri eşliğinde
diye devam ediyor kitabın tanıtımı. “1917: Rusya’nın Kızıl Yılı”
yaklaşık 3 yıldır süren savaşta yorgun düşen iki milyon vatandaşı
hayatını kaybeden Çarlık Rusya’sının ateşlenen kıvılcımın yayılışını
takip ediyormuş. Sonsuza kadar kalması için dikilen dev Çar heykelinin
yıkılışını, ekmek ve özgürlük için çıkılan grevin sonucunda lüks
restoranların sefaletle boğuşan halka açılışını, donma tehlikesi
geçirenlerin zengin malikânelerine yerleştirilme sürecini anlatıyormuş
çizgiler eşliğinde. Sokakların hakimiyeti ele geçirdiği, tarihin akışını
değiştirdiği günleri anlatan “1917: Rusya’nın Kızıl Yılı” okuyucusuna
gerçek olayların kurgulanmış öyküsünü sunuyormuş. Biz de CNN Türk’den
Serdar Kurucu’nun anlatımı ile beraber bu kitap duyurumuzu da yapmış
olalım.
Ö: Peki neyle bitiriyoruz?
D: Şimdi daha çok 1917’nin 20. Yüzyıl boyunca
anlatışını konuşmaya, anlatışını konuşmaya tartılışını konuşmaya
çalıştık. Onun için biraz 20. Yüzyıl programı olduğu için 20. Yüzyıla
sesini veren en büyük gruplardan bir tanesi olan The Beatles’ı seçtik
bugün. Back in the USSR dinleyeceğiz.
Ö: Peki harika. Böylece de bitiriyoruz. Açık
Gazeteyi de bitirelim bu arada. Şunu da söyleyelim sadece. Bugün
duyurusunu yapamadık. Ortadoğu konferansı var. Bir arada yaşamak ve
barışın imkanlarını aramak diye Şişli Belediyesi’nin. Hilton Bomonti
otelinde olacak. 15-16-17 Aralık’ta devam edecek kapsamlı bir şey.
Yüksel Taşkın, Celal Korkut Yıldırım, Hayri İnönü, Nuri Okutan İyi
Parti’den, Temal Karamanlıoğlu Saadet Partisi genel başkanı, Ayhan
Bilgen HDP sözcüsü ve Kemal Kılıçdaroğlu CHP genel başkanı açılış ve
protokol konuşmalarını yapıyorlar. Önemli bir konferansta başlıyor bu
savaş barış günlerinde. Bunu da duyurmuş olalım. Bendeniz Ömer Madra.
Can Tombil ve Selahattin Çolak’la oluşan ekiple birlikteydiniz. Emre
Gümüşel de bizi destek veriyordu. Bizi dinlediğiniz için teşekkürler
hepinize günaydın!
C: Günaydın!
D: Günaydın! (EKN)
Not: Söyleşinin 7. bölümünü Açık Radyo Açık Gazete kuşağında (08.00-10.00 ) bugün dinleyebilirsiniz, program metni bianet'te 27 Aralık 2017 Çarşamba günü yayınlanıyor.
Yorumlar
Yorum Gönder